Nurdanhaber – Haber Merkezi – Özel
Risale-i Nur hizmeti ile ilgili, gündemde olan bir kaç konuda DEĞERLENDİRMELERİM!
Erdoğan Esenkal
“Risale- Nur hizmeti ile ilgili herhangibir konuyu, benim kimseye sormaya ihtiyacım yok” ifadesi bile nefis, ene ve gurur kokuyor. İhlas ve tevazu’ya aykırı. Nasıl ki, Kur’an’ı herkes aynı seviyede anlayamaz, idrak edemez, kavrayamaz, yorumlayamazsa, onun tefsiri olan Risale-i Nur’u da her okuyan, aynı seviyede anlayıp, kavrayamaz. Herkesin tam ve eşit seviyede anlaması zaten fıtrat kanununa aykırıdır. Eserlerin müellifinden, birinci ağızdan Risale-i Nur dersi dinleyen, hizmet mesleğinin talim ve terbiyesini alan, hazret-i Üstad’ın bizzat seçerek yanında istihdam ettiği abileri kast ederek, “Ben de bu eserleri, hizmet metodunu onlarla aynı seviye de biliyorum, anlıyorum” demek, biraz selefe saygısızlık, haddini aşmak gibi geliyor bana.
*
“Nur Mektebi”ndeki sohbetleri ile tanınan Uğur Akkafa’nın (kültür merkezlerinin seminer salonlarında) kızlı – erkekli ders ve sohbet yaptığı ile ilgili en az 6-7 fotoğrafı, 5-6 sene önce sosyal medyada bizzat gördüm. En yakın dava arkadaşı 2 kişiden de, bu tarz sohbetler yapıldığının teyidini aldım. Uğur Akkafa’nın, 4-5 ay önce Hüsnü abiden özür dileyip, hata ettiğini ifade ederek, ders ve sohbet tarzını Üstad’ımızın tensip ettiği tarza göre düzelttiğini bizzat kendi beyanatından duydum ve şahitlerden dinledim.
*
“Mutlak vekil” tabiri ne Hüsnü abiye ait, ne de Nur talebelerine, bu tabir bizzat Hazret-i Üstad’a ait ve Risale-i Nur’da geçiyor. Kitabi olmak diyorsanız bu ifadeyi de kabullenmeniz lazım. Ayrıca Cenab-ı Allah Kur’an’la birlikte Peygamberimizi de (sav) göndermiş. Kur’anı bütün müslümanlara Peygamberimiz ders verip eğitmiş, öğretmiş. Sünnetler Kur’anı nasıl anlayıp yaşayacağımızın kılavuz, rehber, tarif ve talimnamesidir. Sünnet-i seniyeye, dolayısı ile Kur’an’a en uygun yaşayan, anlayan ve anlatan Sahabelerdir. “Teşbihte hata olmaz” bu mutlak vekil, hizmetkar, varis ve naşir ağabeylerde bir nevi Üstadımızın sahabeleri gibidir. Ayrıca Hazret-i Üstad Külliyatta birçok yerde “haslar, sahibler, erkanlar” tabirlerini kullanarak hizmette bir takım, ihlas, hamiyet, sadakat, fazilet, gayret, fedakarlık, kemalat v.b gibi vasıflara sahibiyetten kaynaklanan mertebelerin olabileceğine işaret ediyor. Bu hususlara dikkat etmezsek, kendimizi hayatını hizmete vakfetmiş ağabeylerle kıyas etmeye kalkarsak, korkarım ki bu durum bizleri bir vartaya ve şekavete sürükleyebilir.
*
Mutlak vekil tabiri sadece Hüsnü ağabeye has değil, onun için kullanılmış değil. Üstadımızın 1953 ten 1960 a yani vefatına kadar yanında, hizmetin de bulundurduğu 6 ağabey için söyleniyor. Üstadımız 4 tanesinin ismini aşikare yazmış, 2 si için de (Zübeyir ve Bayram abiler için) bir kaç adam tabirini kullanmış. Varisim, manevi varisim, manevi evladım, vekilim tabirleri risalelerde geçiyor ve üstadımız bazı ağabeylerin isimlerini de veriyor bir şey olmuyor da “mutlak vekil” tabirini kullandı diye niye rahatsızlık duyuyoruz. Bu tabir Sungur abi içinde kullanılıyordu. Meşveret, Sungur Abi, Abdullah Yeğin abi gibi ekseriyeti oluşturan Nur guruplarına mensup kardeşler yıllardır bu tabirleri yeri geldiğinde kullanıyorlardı. Diğer konuşa ise; bu “Sözler köşkü, Çayhouse” gibi oluşumlara zannedersem 2011 -2012 senesinden beri (benim bildiğim) ağabeylerin endişe ile yaklaştıklarını, meşveret gündemlerinde görüştüklerini biliyorum. Abdullah abi, Ahmet Aytimur abi, Said Özdemir abi de, Hüsnü abi gibi bunların tarzlarına sıcak bakmıyordu.
*
“Hüsnü Bayram abi, neden birden bire ön plana çıkartıldı?” dedikodusuna cevabım ise; emekli olduktan sonra, son 20-25 senedir hizmetlerle çok daha aktif bir şekilde meşgul olmaktaydı. Daha ziyade Abdullah Yeğin abi ve Ahmet Aytimur abi ile teşrik-i mesai yapıyordu. Sungur Ağabey’e de çok yakındı. Hizmetin olduğu her yerde sessiz ve vakur bir şekilde vardı. Şimdi kamuoyunda daha çok gözükmesi ise; hem şartların getirdiği ihtiyaçtan, zaruretten, hem de Varis ve hizmetkar olarak hayatta tek kişi olarak kalmasından. Bu faaliyet ve vaziyetin altından başka manalar çıkartmaya çalışmak bence yersiz bir endişe ve evhamdır, su-i zandır.
*
Şu an farklı menfi mecralarda olan bazı eski Nur talebelerinin, özellikle son 15-20 senede Üstadımızın varis ve hizmetkarlarını önemsemez hale geldiğini, küçümsediğine defalarca şahid oldum, tartıştım. Bu gibi bir hayli örnek de var ama maalesef akıbetleri çok kötü oldu. Risale-i Nur’un mesleği tevazu ve mahviyettir. “Ben bilmiyorum, anlamıyorum, aklım taalluk etmiyor” desek bir şey kaybetmeyiz. Ama “ben de biliyorum, yorumlayabilirim, çok iyi anlarım, anlatırım” dersek, işin içine ene’miz, nefsimiz karışırsa vay halimize.!