Nurdan Haber

“VEFA” bir semt’in adı değildir!

“VEFA” bir semt’in adı değildir!
07 Eylül 2016 - 14:00

Nurdanhaber – Haber Merkezi

“VEFA” bir semt’in adı değildir!

VEFA ve ŞEFKAT, ne derece Ulvi ve yüce duygular. Vefa, muhabbet, merhamet duyguları zayıf, o vasıflardan mahrum hayırlı bir mümin, iyi bir insan düşünülebilir mi?

İşte bu hasletlere sahip büyük zatların neler yaptıkları, nasıl yaşayıp davrandıklarına, yaşanmış hadiselerden, hatıralardan birkaç misal anlatmaya çalışacağım.

Nur cemaatinin orta yaş ve üstü olanların ekserisinin tanıdığı bir İzmirli bir …… ABİ’si vardı. Özellikle 60, 70 ve 80’li yıllarda fırtına gibi esen, dolaşan, coşan, hizmet eden bir NUR talebesi. Ben kendisini çocuk yaşlarımda, 1960’lı yılların ortaların da, zannediyorum 64-65’te tanıdım. İlk tanıdığım günü hiç unutamam. Babam Edirne’li ve Edirne’de ikamet ediyoruz. Annem İzmir Bayındırlı. Çocukluk ve gençlik yıllarımda her yıl yaz tatilini geçirmek üzere 2-3 aylığına Bayındır’a giderdik. Yine öyle bir yazdı. Rahmetli Babam da 1962-63 yıllarında Risale-i Nurları tanımış, Edirne’nin ilk Nur talebelerinden. Babam beni de yanına alıp şimdi tam hatırlıyamıyorum Tire, Ödemiş veya Bayındır’da ki medrese-i Nuriye’ye götürdü. Medrese de 7-8 kişi vardı. Bir adam öfleyip, püfleyip, ağlayıp zaman zaman kafasına vurarak, kendi kendine konuşup bağırarak odanın ortasında bir aşağı bir yukarı volta atıyordu. Bir müddet öyle devam etti. Çok ilgimi çekmiş, şaşırmıştım. Medrese’den ayrıldıktan sonra babama, “kimdi bu adam?” diye sordum.

İşte o anda hafızama ismi yer etmişti. Babam, “……..” dedi. “niye öyle bağırıp çağırıyordu?” diye sordum. Babam cevaben; “Oğlum, bu …… Abi yeni Nur talebesi çok gayretli bir insan, Nurcu olmadan önce kabadayıymış her türlü günahı işlermiş. Risale-i Nurları tanıyınca hidayete eriyor ama şimdi eski yaşadıklarına, yaptıklarına çok üzülüp,  işlediği günahlarına kızıyor. ‘Ben çok günah, suç işledim, kötü bir insanım, Allah’ın beni affetmesi için çok çalışmalıyım, okumalıyım, koşturmalıyım’ diye kendisine öfkeleniyor.” şeklinde açıklama yapmıştı.

İşte bu ……. abi ile alakalı bilmediğim bir hatırayı, bundan kısa süre önce bir vesile ile akademisyen bir kardeşim bana nakletti. Çok önemli, ders ve ibret dolu yaşanmış bu vakıa beni çok etkilemişti yazmaya karar verdim.

………. Abi, kendisini tanıdığım yıllardan sonra hidayetine vesile olduğu Risale-i Nurları herkese duyurmak, anlatmak, tanıtmak amacıyla çok faal, ehl-i hizmet bir Nur talebesi olmuştu. Özellikle, İzmir ve Ege bölgesi olmak üzere bütün Türkiye’yi geziyor, ders ve sohbetler yapıyordu.

Akademisyen Kardeşimizin bir grup Nur talebesi ile ziyaretine gittiklerinde bizzat bu abinin kendisinden dinlediği hatıra özet olarak şöyle;

……… Abi, bu Nur hizmetlerine devam ettiği yıllarda, ülkemiz, vatanımız, kominizm, faşizm tuzağına, tehlikesine düşmesin. Demokrasi ve hürriyetimizi kaybedip, Türkiye de, antidemokratik dikta rejimi kurulmasın endişesi ile siyasetle ilgilenmeye ve Süleyman Demirel’i ve partisini desteklemeye başlar. Ancak mizacı gereği ifrat eder, mitinglere katılmaya hatta hitabeti kuvvetli olduğu için kürsülerde konuşmaya, halkı coşturmaya kadar işi ilerletir. Siyaset camiasında hayli popüler birisi olur.

İçine girmiş bulunduğu cazibedar siyasi girdap ve şöhret bir süre sonra kendisini maalesef yutar ve ……. abi tekrar o kurtulduğu günahkar ve sefih hayata tekrar geri döner.

Bu döneminde, etrafında ve çevresinde ki Nur talebeleri kendisinden uzaklaşmıştır. O zahiren gösterişli, debdebeli ancak hakikatte berbat ve şekavetli dönemlerinde bile, zaman zaman Nur cemaatini ve eski mesudane dershane-i Nuriye hayatını hasretle özlediği günlerde secdeye kapanıp hüngür hüngür ağlayıp, dua ediyor. Fakat o düştüğü bataklıktan bir türlü kurtulamıyor. O mecali kendisinde bulamıyormuş. İhtiyaç kalmayınca Siyasetçilerde ……. abiyi unutur ve terk ederler. Hayatta yapayalnız kalmış ve fıska bulaşmıştır. Büyük bir ızdırap, karamsarlık ve yeis içerisindedir. Battıkça batmaktadır. Sonunda görünüşte dehşetli, gerçekte ise şefkatli tokat nev’inden üst üste birkaç müsibet başından geçiyor. O sıralarda birde hastalanır ve ciddi bir ameliyat geçirir. Evinde, kendisine bakacak doğru dürüst hiç kimsesi olmayacak kadar perişan bir vaziyettedir artık.

Böyle çaresiz ve umutsuz bir dönemde iken Isparta da merhum Bayram Yüksel ağabey, ……. abinin bu perişan durumundan, hastalığından haberdar olur ve ziyaretine gitmeye karar verir. Ziyarete geleceğini Ispartalı kardeşler,  oradaki Nur cemaatine haber verirler. Nur talebelerinden bazıları İlçenin girişinde Bayram abiyi karşılarlar hoşamediden sonra O abinin tefessüh ettiğini, zındık olduğunu, çok berbat bir hayat yaşadığını kendisi ziyaret etmemesini Bayram ağabeyden istirham ederler.

Bayram Ağabey bu telkinlere hiç itibar etmiyor ve yanında ki kardeşlerle …..Abiyi ziyarete gidiyor. Sanki hiç bir şey olmamış, ayrılık, olumsuzluk yaşanmamış, …… abi Nurlardan hiç uzaklaşmamış da tap taze hizmetteymiş gibi muhatap oluyor. Ona Nur cemaatindeki hizmetleri, güzel gelişmeleri, Nur’dan haberleri, yeni açılan medreseleri ve hayatını Nur’a vakfedenlerin çoğalmasını şevkle anlatıyor. …….. abi, Bayram Ağabeyin kendisine karşı büyük bir muhabbet, şefkat, samimiyet ve merhametle muhatap oluşunu, muamele edişini görünce sanki komadan çıkıyor, şevke geliyor birdenbire hastalığının adeta yarısı şifa buluyor.

Epey bir sohbet, hatıra tazeleme, ders yapıldıktan sonra Bayram Ağabey: “…….. kardeşim, bir an önce iyileşmeye bak, seninle daha çoook hizmet edeceğiz.” diyerek ziyaretini tamamlıyor.

Bayram ağabey, ziyaretinden sonra merhum Mustafa Sungur ağabeye O abinin durumdan ve yaptığı ziyaretten bahsediyor. Aradan çok az bir müddet geçince Sungur Ağabey de bulunduğu ilçeye kadar ……. abiyi yatağının başında ziyarete geliyor.

O da Bayram Ağabey gibi aynı şekilde hiç bir şey olmamış gibi ona şevkle İman ve Kur’an hizmetlerini anlatıyor ve iltifat ediyor. Çıkarken de …….. Abi’nin cebine biraz harçlık koyup: ” Kardeşim, kendini iyi hisseder etmez buradan şu şehre oradan bu şehre sonra da O şehre gideceksin. Ben gideceğin yerlerin cemaatine haber gönderirim, seni muhabbetle karşılarlar. Sen her gittiğin yerde sadece Risale-i Nur dersi yap, kimseden bir şey isteme, biz Bayram kardeşle senin ihtiyaçlarını karşılarız.” diyor.

O abi, “İşte o zaman Hazret-i Üstadımızın ifade ettiği manevi evladım, varisim, mutlak vekilim tabirlerinin ne manaya geldiğini ne için söylendiğini bu ağabeylerin nasıl vefakar insanlar olduğunu “Aziz, Sıddık, Vefakar Kardeşlerim” hitabının EN BİRİNCİ muhatabı onlar olduğunu damarlarıma işlercesine anladım, hastalığımın geri kalanı da, M. Sungur Ağabeyin ziyaretiyle adeta şifa buldu”, demişti.

Bu ziyaretlerin akabinde …… Abi kısa bir süre sonra yollara düşüyor, Sungur Abinin çizdiği şehir-yol güzergahını dolaşırken son şehre geldiğinde bu sefer Bayram Ağabeyle o şehirde karşılaşıyorlar. Bayram Ağabeyin, kendisine oradan sonra uğrayacağı yerlerle alakalı tavsiyesi ve cebine konan yol parası ve harçlıkla yoluna ve hizmetlerine eskisi gibi devam etmeye başlıyor ve bu yıllarca süren Nurlu seyahatler ……. abinin yine bir şehrin Nur Medresesini ziyareti esnasında geçirdiği kalp krizi ile son buluyor.

İşte vefa, sadakat, uhuvvet, muhabbet ne demekmiş anlamak için son bir örnekle konuyu kapatalım;

……… Ağabeyin Nur talebeliği öncesi, eski hayat tarzından kalan bazı alışkanlıkları ve şahsi kusurlarından dolayı zaman zaman M. Sungur ve Bayram Ağabeylere Cemaat mensuplarından şikayetler, mektuplar geliyormuş.

Akademisyen kardeşimizin anlattığına göre, Bayram Ağabey bir gün bu konuyla ilgili 3 ayrı yerden gelen mektupları hiç okumadan yırtıyor ve yanındakilere diyor ki:

“O’nun öyle büyük hizmeti var ki dünya aleyhinde olsa, ben onun aleyhinde olmam.”

İşte, büyük adamların olaylara bakışı, yargıları, ölçüleri, değerlendirmeleri. Büyük insanların VEFA’ları, ŞEFKAT’leri, MUHABBET’leri, FAZİLET’leri, SADAKAT’ları, BASİRET’leri ve bu gibi yüksek seciyeli vasıfları.

Hep söylüyorum ve yazıyorum, Hazret-i Üstad gibi Son asrın müceddidi, büyük İslam alimi, Hazret-i Peygamberin (s.a.v.) varisi, Seyyidler silsilesinin bir halkası olan zat-ı muhterem; seçerek yanına aldığı, hizmetinde bulundurduğu, talebeliğine kabul ettiği, neşir hizmetinde istihdam ettiği, NUR hizmetinin mesleği ve metodunu ders verdiği, talim ve terbiyesinden geçirdiği varislerini, vekillerini, mutlak vekillerini rastgele seçmez. İslam büyüklerinin, aktaplarının, şeyhlerinin halefleri çok büyük ekseriyetle layık olmadıkları bir makama gelmiş değillerdir.

Yukarıda bahse konu olan yaşanmış hadise, bu NUR ağabeylerimizin yüzlerce, binlerce hatıralarından bir tane numunedir.

Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin bu mübarek ve muhterem emanetlerinden halen hayatta olan varis ve hizmetkarı Hüsnü Bayram ağabey ile Risale-i Nurların neşri hizmetinde istihdam ettiği talebesi Mehmet Fırıncı ağabeyin kıymetini bilelim, gereken ihtimamı ve hürmeti gösterelim vesselam.

Erdoğan Esenkal

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )