Nurdan Haber

Mustafa Armağan’a Bir Soru ve Yeni Asya ve Paralelcilerin Ayaklarının Kaydığı Yer

Mustafa Armağan’a Bir Soru ve Yeni Asya ve Paralelcilerin Ayaklarının Kaydığı Yer
Eyüp Ekmekçi( eyupekmekci@nurdanhaber.com )
24 Eylül 2016 - 9:59

Nurdanhaber – Haber Merkezi – Özel

 

SAYIN MUSTAFA ARMAĞAN’DAN BİR ARZ VE TALEBİMİZ VAR.
(Kanal 24 17 Eylül’ deki mükalemenizde muğlak kalan ehemmiyetli bir noktanın tarafınızdan bir şekilde ehemmiyetle tavzihini açıklığa kavuşturulmasını, hususan Hazret-i Bediüzzamanın müceddid olması noktasından hukuk-u ümmet adına rica ediyoruz.)

Hazret-i Bediüzzamanın on maddelik bir beyanname halinde, birinci meclise davet edilip teşriflerinde neşretikleri, hatta Mustafa Kemal’la bir münazaraya sebeb olan ve namaz kılanlara altmış kişi ilave ettiren hutbe makamında bir beyanname var.

O beyannamenin hilafet vazifesinin meclis tarikıyle temsil ve ifa edilmesinin maslahatını ifade eden kısmını nazar-ı irfanınıza arz ediyoruz:

Bahusus bu güruh-u mücahidîn ve bu yüksek meclisin ef’ali taklid edilir. Kusurlarını millet ya taklid veya tenkid edecek; ikisi de zarardır. Demek onlarda hukukullah, hukuk-u ibadı da tazammun ediyor.

Sırr-ı tevatür ve icmaı tazammun eden hadsiz ihbaratı ve delaili dinlemeyen ve safsata-i nefis ve vesvese-i şeytandan gelen bir vehmi kabul eden adamlarla, hakikî ve ciddî iş görülmez.

Şu inkılab-ı azîmin temel taşları sağlam gerek. Şu meclis-i âlînin şahsiyet-i maneviyesi, sahib olduğu kuvvet cihetiyle mana-yı saltanatı deruhde etmiştir. Eğer şeair-i İslâmiyeyi bizzât imtisal etmek ve ettirmekle MANA-YI HİLAFET’i dahi vekaleten deruhde etmezse, hayat için dört şeye muhtaç, fakat an’ane-i müstemirre ile günde lâakal beş defa dine muhtaç olan, şu fıtratı bozulmayan ve lehviyat-ı medeniye ile ihtiyacat-ı ruhiyesini unutmayan bu milletin hacat-ı diniyesini Meclis tatmin etmezse; bilmecburiye mana-yı hilafeti, tamamen kabul ettiğiniz isme ve lafza verecek. O manayı idame etmek için kuvveti dahi verecek.

Halbuki meclis elinde bulunmayan ve meclis tarîkıyla olmayan böyle bir kuvvet, inşikak-ı asâya sebebiyet verecektir. İnşikak-ı asâ ise,

وَ اعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَمٖيعًا

âyetine zıddır(*1) .

Zaman cemaat zamanıdır. Cemaatın ruhu olan şahs-ı manevî daha metindir ve tenfiz-i ahkâm-ı şer’iyeye daha ziyade muktedirdir. Halife-i şahsî, ancak ona istinad ile vezaifi deruhde edebilir.

Cemaatın ruhu olan şahs-ı manevî eğer müstakim olsa, ziyade parlak ve kâmil olur. Eğer fena olsa, pek çok fena olur.

Ferdin, iyiliği de fenalığı da mahduddur. Cemaatin ise gayr-ı mahduddur(**2).

Harice karşı kazandığınız iyiliği, dâhildeki fenalıkla bozmayınız. Bilirsiniz ki ebedî düşmanlarınız ve zıdlarınız ve hasımlarınız, İslâmın şeairini tahrib ediyorlar. Öyle ise zarurî vazifeniz, şeairi ihya ve muhafaza etmektir. Yoksa şuursuz olarak şuurlu düşmana yardımdır.

Şeairde tehavün, za’f-ı milliyeti gösterir.

Za’f ise düşmanı tevkif etmez, teşci’ eder…

حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ ٭ نِعْمَ الْمَوْلٰى وَنِعْمَ النَّصٖيرُ

* * *

Sultan Abdulhamide de aynı tavsiyeyi, “eski hal muhal; ya yeni hal, ya izmihlal” diyerek tavsiye ile beraber din ve fen ilimlerinin beraber okutulacağı ve İslam kavimlerini kaynaştıracak bir dar-ül fünun ( Cami’ül-Ezher üslubunda ve daha büyük bir üniversite) tavsiyesiyle gitmişken, Hazret-i Bediüzzaman’ın sıddık bir talebesi, Muhyidddin-i Arabinin tabirinde ” başveziriSultan Abdulhamid ile görüşmeyi te’min edecek başmabeyncinin, casus bir mason olduğunu söylemişlerdi.

Aynı mahiyette tavsiyeleri Demokrat Hükümete ve Merhum Milli Şehidimiz Adnan Menderese de yapmışlardı.

Burada ehemmiyetle ifade etmemiz gereken bir husus var: Hazret-i Bediüzzaman müslümanların hayat-ı diniyesine hizmet ile azami ihlas ve takva iktiza eden ve fevkalade hassasiyetle ifa edilmesi gereken imana hizmeti ayrı mütalaa etmiştir.

Bu meyanda birinci vazife olarak Nurun has dairesini tavzif etmiş; has dairede “İn ecriye illâ Alellah” düsturunu tam manasıyla Kur’anî bir esas halinde tatbik ve vaz’etmiştir.

Hey’et-i içtimaiye-yi İslamiyede her kademenin vazifelerinin onların omuzlarında olduğunu beyan ve tebliğ etmiştir.

Hükümet ve devletin vazifelerini mektuplarla ( Reis-i Cumhura ve Başvekile) adıyla gönderilen lahika ve bizzat Merhum Adnan Menderese yazılan mektuplar gibi.. tebliğ ve beyan etmiştir.

Evet Kur’ani harika bir taksim-ül-amal…

Bu harika keyfiyeti şöyle sıralayalım:

Birinci mes’ele: Mehdiyetin temel sırrı olan imana hizmetin, azami ihlas ve takva gibi ulvi esaslar üzerine bina edilmesi; dünyevi, siyasi maksadlar o has daireye girdiği anda “Umum Alem-i İslam namına bir Hizbül Kur’an“olma keyfiyetini kaybettiğini ifade ediyor.

Şular’dan: “Buna benzer vukua gelen hadiseler ( nezaketen meslekler demiyor) ya siyaset-i diniye veya başka sebebler ile umum Alem-i İslam namına olamadılar.” (Sözler Yayınevi s.280; Envar Neşriyat s.320)

Bu hassasiyete binaen Nur talebeleri, cemaat adına siyasete girmekten menedilmiş, şahsı namına girebilir denilmiştir.

Bu mana bir de şöyle ifade edilmiştir: “Bütün siyasetler ona hizmetkar olabilir; hiç bir siyasetin haddi değil ki, onu kendine alet ve tabi’ yapsın.”

Ancak Hazret-i Üstadımızın Merhum Mustafa Sungur Ağabeyi çok defa Ankara ‘ya, gelen nesilleri bu ahirzamanın dehşetli fikri ve ahlaki, dejenere edici cereyan ve şartlarından necat ve halasları, hem dünya hem ahiret saadeti içinde en yüksek seviyede eğitim ve kemalat kazandıracak, hem millet ve devletimiz için “sadaka-yı makbule” olarak dahili ve harici müsibet ve taarruzlardan sıyanet edecek en ehemm vazife olarak, Kur’anın arşından en ulvi mertebede istihrac edilmiş olan Risale-i Nur; materyalist felsefeyi, küfr-ü mutlakı kıran, iman ve İslamiyeti seb’u’l-mesaniye mazhariyetle tamamıyla ihata ederek bütün meratibiyle ders veren.. hülasa ferdi, içtimai, milli mes’elelerimizi kökünden halleden keyfiyetini ifade ile “böyle zamanlarda böyle eserleri neşretmek” hükümet ve devletin vazifesi ve en zaruri vazifesi olduğunu tebliğ ve beyan etmişlerdir.

Külli taksim-ül amale ait harika beyanlardan:

Okul açalım diyene “okullar bizim olacak” buyurmuşlardır.
Gazete çıkaralım diyene “gazeteciler nurcu olacak” buyurmuşlardır.

Halbuki Yeni Asya ve Paralel, bu esaslarda tam zıt ve muhalif durumlara düşerek, dairelerin vazifelerindeki taksim-ül-a’maldeki harika keyfiyeti kaybederek, imana hizmetin tam aksine bir yola girdikleri gibi ehl-i İslamın dini hayatına hizmette de tutunamayıp Nur Erkânlarının, bizzat Merhum Zübeyir Ağabey‘in tabirleriyle ‘meslekî dalalet’ e yuvarlanmışlardır.

Nurun kudsî, Kur’anî cadde-i kübrasında Nur Erkânlarının müzaheretini almak gerekiyordu. Nur Erkanlarını anlayamadıkları gibi medrese-i Yusufiye’de Külliyatı iki kere okuyan ve “…….. programımızı orada yaptık” diyen Sayın Erdoğan‘ın arkasında nal toplayan bile olamamışlar. “Cadde-i Kübra-yı Kur’aniye olan şu mesleğimizden şimdi ayrılanlar bize muhalif olan dinsiz kuvvete yardım etmek ihtimali var.” durumuna düşmekten kurtulamıyorlar.

Meşrutiyet-i meşrua ve Demokratik Cumhuriyet:

Hazret-i Bediüzzaman: “Hulefa-yı Raşidin, aşere-yi mübeşşere ve sahabe-i kirama elbette Reis-i Cumhur hükmünde idi. Fakat manasız isim ve resim değil – hakiki manasıyla- mana-yı dindar Cumhuriyetin reisleri idiler.” buyuruyorlar.(**3)

Avrupada müsteşriklerinin bu manada çok şehadetleri var. “İslamiyet olmasaydı Rönesans olmazdı.“gibi…

Acizane bir kanaatımız: O mason Başmabeynci casus negatif yani ihanet rolü oynamasaydı ve Hazret-i Bediüzzaman tebliğ ve tavsiyelerini şefkatli ve dirayetli Sultan Abdulhamide ulaştırabilseydi, hakiki Cumhuriyet manasıyla meşrutiyet-i meşrua o zaman teessüs etseydi; şimdiki Yeni Türkiye emsali bir Yeni Osmanlı hamlesiyle İmparatorluk o muktedir sultandan sonra da bir şahs-ı manevi kudretiyle, “El Adlü Esasü’l-Mülk” sırrıyla Şanlı Osmanlı Devleti, “Devlet-i ebed müddet” halinde devamı mukadder olabilirdi diyoruz.

Bir de: Hazret-i Üstad, asrın bir fir’avununun iç ve dış tehditler ittifakıyla Merhum Adnan Menderese taarruz ettiği esnada bin dokuzyüz altmış yılı başlarında hamiyet-i milliye ve diniye telaşıyla Ankara’ ya, şefkat-ı uzması saıkiyle dört kere kurtarmak emeliyle giderek;

  • başbakanla..
  • olmazsa dahiliye bakanıyla..
  • olmazsa vali beyle..
  • olmazsa emniyet genel müdürüyle

görüşmek üzere teşebbüs etmesine rağmen görüşemeyince, Ankara girişinde önü kesildiği zaman, emniyet görevlisine, izzet-i imaniyeden gelen şiddet ve hiddetle yarım saat konuşarak:

-” Ben gidiyorum ; fakat-eliyle işaret ederek- bööööyle olacak.” diyerek, müdhiş tehacümata karşı Kur’anî nokta-i istinad olan “sadaka-yı makbuleyi” imtisal edememek sebebiyle gelecek mağlubiyeti, felaketi, dışgüçlerin müdahalesi olan ihtilali haber veriyordu.

Burada benim esas arz etmek istediğim mes’ele:

Asrın Kur’anî hakikatlar manzumesi olan Risale-i Nurla imana, Kur’an’a hizmetin has dairedeki azami ihlas sırrı içinde hükümet ve devlete, kendilerine düşen vazifeyi hatırlatma, tebliğ etmedeki inceliği ifade eden veciz cümle ile hatime veriyorum üzerinde uzunca düşünmek icab ediyor. Kemali teessürle:
“KARDAŞLARIM, BUNLAR BENİ ANLAYAMADILAR. ŞAHSİYETİMİ SİYASETLE BULAŞTIRMAK İSTEDİLER.” diyerek Urfa yoluna girmiştir.

Merhum Muazzez Üstadımız, daha evvel Adnan Menderes için -mevcut şartlara göre- “Yavuz Sultan Selim gibi hizmet etmiştir.” buyurmuşlardır.

Bir tarihte, odasından: “Ehl-i iman şehit olsun!. Ehl-i iman şehit olsun!..” sesi işitilmiş.

Ben bizzat, hizmet şehidi Merhum Zübeyir Ağabey ‘in, Merhum Milli Şehidimiz Adnan Menderes için: “Dava adamının şehadeti davasının bekasına vesiledir. Menderesin şehadeti, davasının devam edeceğine işarettir.” buyurduğunu işittim.

Ve Hazret-i Üstad AHRAR tabir ettikleri demokrat silsile için: “Bu Ahrar ileride İttihad-ı İslama inkılab edecektir.” buyurmuşlar.

İşte şimdi AK Parti ile tahakkukunu müşahede ediyoruz.

NASRUN MİN ALLAH

Ve’sselamü alâ men ittebea’l-Hüdâ.

Eyüp EKMEKÇİ

————————-
(*1) Fetö projesi, emsalsiz bir kaderi tecelli ve ladini zihniyetin çarpıldığı bir ibret levhasıdır.

(**2) Biri Hazret-i Bediüzzaman’ın nurani şahs-ı manevisi olan emsalsiz iman cereyanı… Diğeri emperyalizmanın, zayıf damarı keşfedip dehşetli bir proje halinde meydana gelen hem dine hem millete ihanet halindeki şer cereyanı…

(**3) Hazret-i Bediüzzaman; Eski Türkiye’den birilerinin dine, hususan Hazret-i Bediüzzamanın şahsına karşı vehmi bir rekabet ve adavetle takbik ettikleri devlet terörüne karşı bile VELA TEZİRU VEZİRATU VİZRA UHRA ayet-i kerimesi sırr-ı azimi ve İSLAMİYET SELM VE MÜSALEMETTİR DAHİLDE NİZA VE HUSUMET İSTEMEZ esasını kemal-i imtisal ile “müsbet hareket” prensibini hizmetinde adeta bir meslek ve meşrep halinde tatbik etmiştir. Bu suretle iman hizmetinin kudsiyetine mesleki tarzı ve Muhammedi ahlakı ile ayine olmuştur.

O şöhret divanesi, hastalanan zihniyetinin saptırmalarıyla; en müsbet hükümete ihanet etmiştir. Hattâ Hazret-i Bediüzzaman seksen sene Alem-i İslam hesabına canhıraş dua ve münacatının ve mücahedatının ve çektiği emsalsiz ve tahammülü aşan çillelerinin neticesi ve teşkil ettiği şahs-ı manevisinin müzaheretiyle gelen Zümrüdi Anka Kuşuna, en azılı İslam düşmanları olan emperyalizma ile ittifak ederek ihanet etmekte beis görmemiş.. hattâ bir menhus ifade ile “Türkiye’yi feda edebiliriz” cümlesiyle o gaddar emperyalizmaya riyakarlık yapma zilletine düşmüştür. HAFAZANALLAH.

Beşerden Hukukullaha karşı sadır olabilecek en dehşetli ihanet, Kur’an’a ve “seb’u’l mesâniye” mazhariyetle en cami mahiyette Kur’an’ın arşından nüzul eden Tefsir-i Bedii ‘ne şeytani bir hased ve ihtirasla tahrif tahribatı ile hakikat-ı Kur’aniyeyi ortadan kaldırmaya teşebbüs ihanetidir.

 

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )