Nurdan Haber

Sebeiye Fitnesi ile Şaşırtıcı Benzerlikleri

Sebeiye Fitnesi ile Şaşırtıcı Benzerlikleri
22 Ekim 2016 - 9:31

Nurdanhaber – Köşe Yazıları

Peygamberimiz Hazret-i MUHAMMED (s.a.v.) efendimizin vefatından sonra başlayan hilafet döneminin üçüncü halifesi Hz.Osman’ın (r.a) zamanın da başlayan FİTNE ateşi ile günümüz Türkiye’si ve İslam alemi, özellikle de Ortadoğu da yaşanmakta olan savaş, vahşet, karmaşa, terör, ayrımcılık, bozgunculuk, bölücülük, sapkınlık, bağnazlık, mezhep çatışmaları, bid’atlar, dinimizi yozlaştırma v.b. gibi dehşetengiz olaylar, tuzaklar ve provokasyonlar arasında bir çok yönden ŞAŞIRTICI benzerlikler bulunduğunu, aşağıdaki yazıyı okuyunca HAYRETLE görecek, “Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi tarih.” demekten kendinizi alamayacaksınız.

HAZRET-İ OSMAN (r.a.) HİZMETLERİ

12 sene hilâfet makamında kalan Hz. Osman, cesur idi. Hiçbir felâket  karşısında sarsılmamıştır. Bunun için halifeliği de başarılı geçmiştir.

Bilhassa halifeliğinin ilk yılları, İslâm tarihinde altın bir devir teşkil eden Ebû Bekir ve Ömer (r.a.) devirlerinin bir devamıydı. Devrinde bir çok fetihler yapılmıştır. Onun zamanında İslâm memleketleri batıda İspanya’ya kadar, doğuda Kâbil ve Belh’e kadar genişletildi, İslâm orduları denizde ve karada büyük zaferlere ulaştı.

Hz. Osman, Hicaz’daki ve Irak’taki bakımsız yerleri, güvendiği kimselere ve yakınlarına verir, ziraat aletleri de temin ederek çalıştırır, halka çok toprak kazandırarak ziraatı geliştirip, bağlar, meyve bahçeleri yetiştirdi. Kuyular kazdırıp, kanallar açtırdı. Arabistan’ın kuru toprakları onun zamanında en bereketli yerler gibi oldu. Emniyet ve huzur da böylece kendiliğinden meydana geldi, hanlar, misafirhaneler yapıldı. Ticaret, zanaat ve nakliyatta bunlara bağlı olarak gelişmişti. Mal, mülk, servet artıp iş hayatı canlandı. O’nun zamanın da Medine’de tarla sürmeyen, ekmeyen, bağ, bahçe, hayvan yetiştirmeyen kimse kalmadı. Bu bereketi ve huzuru gören Eshâb-ı kirâm, Hz. Osman’ı çok takdir ettiler.

Hz. Osman’ın hizmetlerinden biri de, Hz. Ebû Bekir’in bir araya toplattığı Kur’ân-ı kerîm nüshasından, altı nüsha daha yazdırıp, büyük İslâm merkezlerine göndermesidir. Bu bakımdan Ona Nâşir-ül-Kur’ân (Kur’ânın yayıcısı) denilmiştir.

Hz. Ömer’in (r.a.) hilâfeti zamanı olan on sene ile Osman’ın (r.a.) oniki senesinden ilk altısı, refah ve rahatlıkla geçerek, İslâm memleketlerinin hepsinde dini hükümler uygulandı ve İslam dünyası çok genişledi. İslam sancağı, İstanbul surlarının önüne kadar götürülmüştü. Feth edilen memleketlerin ahalisi de seve seve müslüman olmakla şereflendiklerinden müslüman nüfusu pek artmış, milyonları aşmıştı.

HİLAFETİ DÖNEMİNDE BAŞ GÖSTEREN İHTİLAFLAR

Bu kadar genişlik, bereket ve kalabalıklık sebebiyle fikirlerde ayrılık çoğalmış, düşünüş tarzları, idrak şekilleri arasında ayrılık baş göstermişti. Müslüman şekline giren münafıkların körüklemesi ile halifeye karşı çıkan isyan yüzünden, hazret-i Osman (r.a.)’ın hilâfetinin son altı senesi karışık ve gürültülü geçti. Yahudiler ve diğer İslam düşmanları, çeşitli ihtilaflar çıkararak, fitne ve fesadı yaymak teşebbüsüne geçtiler. Fitnenin ve fesadın en büyük kaynağı Mısır’da idi. Buradaki fitne hareketini; ‘Abdullah İbni Sebe’ adındaki bir münafık yapıyordu.

Abdullah ibni Sebe, Yemen San’alı bir Yahudi’dir. Hz. Osman (r.a.) zamanında Müslümanlığını açıklamış ve daha sonra yaydığı fikirleri ile İslâm toplumunu kargaşa ortamına itmiştir. Hz. Osman’ın şehid edilmesini netice veren isyan hadiselerinin temelinde İbn-i Sebe, onun fikirleri ve kurmuş olduğu gizli örgüt vardır.

İslamiyeti içerden yıkmak için faaliyete geçen Abdullah İbni Sebe, önce Basra ve Küfe’de gizli teşkilat kurdu. Daha sonra Medine’ye gelip, orada bir takım fitne ve karıştırıcılık gerçekleştirmek istedi ise de, tutunamayıp, Mısır’a kaçtı. Mısır’da yıkıcı faaliyetlerini devam ettirmek üzere, kendisi gibi fitneci ve bozguncu kimseleri etrafına topladı Ve faaliyete geçti. Burada fitnenin ilk tohumlarını atıp, “SEBEİYYE” fırkasını (haricilik, rafizilik gibi SAPIK bir mezheb) ortaya çıkardı.

YAHUDİ ASILLI MÜNAFIK ABDULLAH İBN-İ SEBE’NİN FİTNE PLANLARI

(ABDULLAH İBN-İ SEBE: İslam tarihinin en dehşetli, üzücü, yakıcı, yıkıcı, bölücü ve tahrip edici FİTNE’sini çıkartan, DUAYEN olarak kabul edilebilecek bir MÜNAFIKTIR.)

Fitne ve fesad ocağının lideri olan İbn-i Sebe, Hz. Osman’ı hilafet makamından indirmek ve toplum huzurunu yok etmek için girdiği bu kavgada değişik stratejiler takip ediyordu.

1) İbn-i Sebe taraftarları bu görüşleri “emri bil’maruf nehyi anil’münker” (iyiliği emretmek, kötülüğü yasaklamak) kılıfı altında yapacaklardı. Sözlerinin, düşüncelerinin halk arasında kabul görmesi için de, zahid (Allah korkusuyla dünya nimetlerinden el çeken) ve muttaki görünmeye azami gayret göstereceklerdi.

2) Her şehirde bulunan ajanlar, orada görevli devlet adamlarının açıklarını belirleyecek veya iftira atacak ve bunları diğer şehirlerdeki örgüt taraftarlarına yazacak, onlar da ötekilerine… derken bütün vilayetlerde bir fesat ocağı ateşlenecekti.

3) Fikirlerini yaymak için yoğun bir propaganda yapacak ve kamuoyu oluşturma çabası yürüteceklerdi.

Nitekim bu plan ve strateji üzerine ısrarla yürütülen çalışmalar netice verdi. İslam vilayetlerinde karışıklıklar birbiri ardına sökün etmeye başladı. Küfe’den başlayan bu kargaşalar, zamanla diğer şehirlere de yayıldı. Sonuç olarak İslam devletinin merkezi olan Medine’ye kadar ulaştı. Ve hepimizin ciğerlerini dağlayan o nefret edilen acı olayın gerçekleşmesi ile bir anlamda son buldu. “Bir anlamda son buldu” tabirini özellikle kullanıyoruz. Zira, Hz. Ali (r.a.) dönemindeki ayrılık ve karışıklıkların da temelinde bu devirde cereyan eden olaylar olduğunu söylemek kuşkusuzdur.

A.İbn-i Sebe, kurduğu gizli örgütle, cahil ve başı boş Mısır Kıptilerini aldatarak bir çapulcu alayı topladı. Bu şaki ve asilerle Medine şehrini kuşatmaya kadar ileri gidip halifeye, hilafetten çekilmesini teklif etmişlerdir. Hazret-i Osman (r.a.) ise (Peygamberimizin (s.a.v.) bana giydirdiği elbiseyi, elimle çıkarmam) buyurdu. Sahâbe-i güzinin ve Tabiinin tamamının içtihadları da bu yönde idi. Fakat, asiler ikna edilemedi. Hicretin otuz beşinci senesinde Medine’ye girerek, Hz. Osman’ın evini kuşattılar. Kuşatma, kırk gün devam etti. Hazret-i Ali (r.a.) emri ile Hz. Hasan ve Hüseyin ile Talha (r.a.) halifenin kapısında nöbet tuttularsa da mateessüf Hazret-i Osman’ın asi ve zalimlerce ŞEHİD edilmesini engelleyemediler.

Hz. Osman’ın şehîd edilme haberi, İslâm ülkesinde geniş üzüntüler uyandırdı. Her tarafta büyük bir huzursuzluk ve hüzün başladı. İslâm düşmanları fitneyi çıkarmışlar, kinlerini kusmuşlardı. Hz. Osman’ın şehid edildiği zamana kadar tam bir birlik ve beraberlik içinde olan müslümanlar arasından bazı kimseler ayrılarak harici ve sebeiyye gibi fırkalara bölündüler. Peygamberimizin (s.a.v.) bildirdiği ve Eshâb-ı kirâmın tabi olduğu doğru yoldan ayrılmayan müslümanlar ise fitneyi yok etmek için büyük gayretler gösterdiler, doğru yoldan ve istikametten asla sapmadılar.

HAZRET-İ OSMAN (R.A.) ŞEHİT EDENLERİN ÇIKARTTIKLARI FİTNE’de SUÇLAMA ve İDDİALARI NELERDİ?

*Önemli devlet makam ve görevlerine akraba ve yakınlarını tayin etmesi

*Akraba ve kabile mensuplarını maddi konularda kayırması, iltimas geçmesi

*Akraba ve yakınlarını mal-mülk sahibi yapması

*Akraba ve yakınlarına haksız kazanç sağlaması, bağışlarda bulunması

*Akraba ve kendisine yakın olanların su-i istimal ve yolsuzluklarına ses çıkarmaması

*Akraba ve kabilesinin (Emeviler’e) mensup yönetici ve görevlilerin hatalı, kötü idare ve muamelelerine müsamahakar davranması

*Ailesine (Emeviler’e) bağlılığı ve onlara farklı ve fazla ihsan da bulunması v.b gibi iddialar.

YORUM

Bütün bu iddia, suçlama, iftira ve isnadlar (ALLAH bizleri şefaatine nail eylesin) Hazret-i OSMAN (R.A.) nın; İlk Müslümanların beşincisi olması, Peygamber efendimizin (SAV) damadı olması, Hulefa-i Raşidin’in üçüncüsü olması, Cennetle müjdelenmiş 10 sahabe den biri olması hakikatini değiştirmiyor. O’nun fazilet ve kemalatına bir noksanlık getirmiyor. O mübarek, masum ve şehid Halife’nin, Cenab-ı ALLAH (C.C) ve Peygamber Efendimiz (SAV) nezdinde değerini ve derecesini eksiltmiyor.

Şunu da kesin olarak söyleyebiliriz ki: Hazret-i OSMAN (R.A.) verdiği kararlarda, yaptığı uygulama ve icraatlar da kesiklikle samimi idi, niyeti halisti, amel-i salih amaçlıydı ve Allah’ın rızasına uygun olduğu düşüncesi ve inancı ile hareket ediyordu. ALLAH bilir ama aksini düşünmek imkansız gibi bir şeydir. Bu niyetle hareket ettiği için (farz edelim ki hatada etmiş olsa) sorumlu tutulamaz.

NETİCE

Sayın R. TAYYİP ERDOĞAN ile AK Parti hükümeti ve iktidarının durum ve değerlendirilmesine gelince:

Çok tabiidir ki; Tayyip beyi Hazret-i OSMAN (r.a.) ile kıyaslamak mümkün değildir. Sayın Tayyip Erdoğan; ne peygamberimizin (ASM) damadıdır, ne ilk müslümanların beşincisidir, ne 4 halifeden birisidir, ne aşere-i mübeşşeredendir, ne ashabtandır. Hatta bir İslam alimi, din büyüğü, cemaat lideri, tarikat şeyhi filan da değildir. Böyle bir iddiası da yoktur.

Sadece İman ehli, salih ve mütedeyyin bir mü’mindir. Amacı; siyaset yoluyla ülkesine, vatanına, halkına, dinine, milletine, alem-i islam’a, insanlığa hizmet etmek, faydalı olmaktır.

İcraat yaparken hem kendisinin, hem hükümetinin, hem milletvekillerinin, hem Belediye başkanlarının, hem Partisinin hataları, eksikleri, yanlışları, günahları vardır ve olması da normaldir. Önemli olan sevablarının (iyiliklerinin), günahlarına (kötülüklerine) galip (fazla) gelmesidir.

Cenab-ı Allah bile O ölçüye göre yani; %51 – %49 ölçüsüne göre İnsanları ahirette mükafatlandırıp, cezalandıracağını vaad etmektedir. %51 hayır, hasenat ve sevab işleyenleri İnşallah Cennetine alacaktır.

Sayın Tayyip Erdoğan’ın kötülüklerinin, iyiliklerine galip geldiğine dair de, biz insanoğlunun elinde en ufak bir bilgi ve kesinlik yoktur. Bu bilgi ve terazi ancak Cenab-ı Hakka aittir. O’nun sonsuz ve sınırsız ilmine mahsustur.

Özellikle Dış mihraklar, Siyonistler, FETÖCÜLER, Kemalistler, Deccal sapkınları, azılı muhalifler tarafından Ak Parti iktidar mensupları tarafından yapıldığı iddia edilen; yolsuzluk, hırsızlık, yakınlarını kayırma, rüşvet alma, haksız kazanç sağlama, zulüm, adaletsizlik, tertip, suistimal v.b gibi suçlama, itham ve iftiraların bu Dünya’da dahi adalet nezdinde sabit ve ispatlandığına dair bir kesinlik kazanma, delillendirme, hüküm giyme durumu söz konusu olmamıştır. Şu an için bu tür suçlamalar bir iddiada ve hedef saptırmadan ibarettir.

Ey FETÖ örgütünün tabanını oluşturan ahmak ŞAKİRDLER!

Bu suçlama, iftira, itham ve isnadlar yapıldı diye (mahkemeler nezdinde suç kesinlik kazanmadan ve hüküm verilmeden) bunlara inanmamız mı gerekiyor? Sizler böyle bir oldu bittiyi kabul eder, inanır mısınız?

O zaman: “Kendinize yapılmasını istemediğiniz bir şeyin, başkasına yapılmasına razı olmayın.” Böyle yaparsanız bu davranışınız ALLAH korusun; büyük bir RİYAKARLIK, SAHTEKARLIK ve çok çirkin bir TAKİYYE hükmüne geçer. Size ne oluyor ki; yargılanmamış, İspatlanmamış, delillendirilememiş, kesinleşmemiş, adalet hükmünü vermemiş olduğu halde; yapılan suçlama, iddia, isnad ve iftiraları gerçek ve doğru kabul edip vicdanınızda ve örgütünüz nezdinde sayın Tayyip Erdoğan ve ailesini mahkum ediyorsunuz?

Ey FETÖCÜ iftiracılar!

Bu yaklaşım, tavır ve tutumunuzun; İslam Şeriatına, hukukuna, adaletine uygun, haklı ve doğru olduğunu iddia ve ispat edebilir misiniz? (İspat edemediğiniz zaman, Allah nezdinde nasıl kötü ve aşağılık bir duruma düçar olacağınızın farkında mısınız?) Sizi de bu kanaat ve yargıya sürükleyen, inandıran; Yahudi asıllı dehşetli münafık Abdullah ibn-i Sebe’nin Siyonist ve neocon torunları, selefleri, takipçileri ve ‘İZ’ inden gidenleri kısacası günümüzün İBNİ SEBEleri, T. E. LAWRENCEleri olmasın? Müthiş bir Fitneye ve fesada alet oluyor olmayasınız?

Ey ‘sadık ahmak’ veya meczup, akılsız, cahil HAŞHAŞİLER!

Nefs-i emmarenize de çok ve kayıtsız şartsız itimad edip, güvenmeyiniz?

Peygamberleri (AS) bile korkutan, ürküten NEFİS, ENE ve NAHNÛ sizi aldatıyor, kandırıyor olmasın?

Biraz da empati yapın. Kendinizi sizin dışınızda; sayın Tayyip Erdoğan ve AK Parti konusunda sizin gibi düşünmeyen ehl-i İman’ın, Müslümanların, mü’minlerin, (ve de Cemaat, Tarikat, vakıf, sivil toplum, cemiyet mensup ve talebelerinin) yerine koyun bakalım.

Bir de HADİSELERİ, YAŞANANLARI bu yönleriyle düşünün, analiz edin, gözlemleyin. Bir şey kaybetmiş olmaz belki uyanır, ayılır da çok şey kazanır,“bağımlı” olmaktan kurtulursunuz!

 

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )