Nurdanhaber – Mahir DUMAN
BİSİKLETLİ HOCA
Tanıyalı çok olmadı. Bisikletin üstünde gördüm onu çoğu zaman. Sıcak kanlı biri. Yaşlılara çok saygılı. Gençlerin dilinden de anlıyor. Çocuklara ayrı bir sevgisi var. Mahalle camimizin genç imamından söz ediyorum. Adından çok “Bisikletli Hoca” diye biliniyor.
Onu, çoğu zaman camiye gelen çocuklara şeker verirken görmüşümdür. Belki de bu yüzden cemaatinin çoğu genç. Normal namazlarda bile cami hemen hemen doluyor.
Caminin avlusunda beş-on dakika dinlenmek geldi içimden. Bisikletli yedi-sekiz gençle hoca, hızla geçtiler önümüzden. Tahmin edebileceğiniz gibi cemaatten farklı tepkiler geliyordu.
Kimisi:
– Şu hareket hiç hocaya yakışıyor mu? şeklinde gösteriyor tepkisini.
Bazısı da:
– Ne güzel, hoca dediğin böyle olmalı. Çocuklara camiyi sevdiriyor. Sözleriyle hocadan yana tavır alıyordu.
Daha tenkit ve takdir sözleri bitmeden bizimkiler caminin avlusuna bisikletlerini düzenli bir sıra ile park ettiler.
Çocukların bu hali, tarlasından, bağından dönen eski zaman insanlarını hatırlattı bana. Eşeklerini, atlarını caminin dışındaki ağaçlara bağlayıp abdest için şadırvana yürüyen köylüler geçti gözümün önünden.
Gençler, hocalarının peşinden musluklara yöneldiler. Bir-iki şakalaşmadan sonra abdestlerini aldılar. Ezan da yakın. İçlerinden biri şöyle dedi:
– Hocam, şu tadili erkânı bi anlatsan.
– Olur, neden olmasın. Kısaca namazın her hareketini yerli yerinde yapmak demektir. Mesela rükûda sırt dümdüz olmalı. Ayağa kalkınca bir miktar beklemek ve belimizi dik tutmak gerekir. Secdeyi de çok kısa tutmamak lazım.
Geçlerden bir diğeri söze karıştı:
– Yani kıyamdaki vaziyetimiz, haltercilere benzemeli. Hani onlar ağırlığı kaldırırken ayaktaki konuma tam gelmesi lazım ya… Halterci, tam anlamıyla doğrulmazsa başarısız sayılıyor ya…
– Bravo Emre, dedi hocamız. Aynen öyle. Böylece biz, namazımızda bütün yaratılmışların ibadetlerini yapmış oluyoruz. Her varlık kendine göre yaratıcısına ibadet yapıyor ya… Mesela namazdaki kıyamla, yani ayakta duruşumuzla ağaçların, rükûda dört ayaklı hayvanların, oturuşlarda dağların, secdede sürüngenlerin kulluğunu yapmış oluyoruz âdeta.
Ezan sesi, bu kısa dersin sonu oluyor. Müezzinin yanık sesli, ortama ayrı bir hava katıyordu. Bisikletli Hoca önde, gençler arkada camiye yöneldiler. Hocayı ayıplayanlarda tık yok. Yeni bir şey öğrenmenin tatlı mahcupluğu okunuyor yüzlerinden.
Kim bilir yarın bisikletli ekip nerelerde tur atacak, abdestten sonra genç hocalarına hangi soruyu soracaklar? Bu gidişle bizler de utanıp soramadığımız daha nice sorularımıza cevap bulacağız…
Kim bilir?