Nurdan Haber

SULTAN ABDÜLHAMİD VE 19,000 ALTIN MES’ELESİ

SULTAN ABDÜLHAMİD VE 19,000 ALTIN MES’ELESİ
07 Kasım 2016 - 13:02

(Hz. Bediüzzaman’ın Sultan Abdülhamid’le münasebeti ve şark üniversitesi için 19,000 altın tahsis edilip l.cihan harbi sebebiyle tahakkuk etmeyen proje mes’elesinin aslını merak edenler okusun. İslam düşmanlarının bühtanına cevap.)

ZAMAN ÂHİRUZZAMANDIR

Ehl-i iman kâl u kıyllerine dikkat etmeli.. hususan hüsn-ü zan edilenler, yanılmalara sebep olmaktan şiddetle içtinab etmeli. “Gıybet katl gibidir.” rivayeti, bazı gıybet katil gibi mes’uliyetli olup bazan da Din-i İslam’a farkında olmadan, hatta ehl-i hizmet iken, darbe vurmak vartasına düşmekten Allah’a sığınmak lazım. Bazan azim bir hasenatı alıp götürebilir.

Bediüzzaman Hazretleri dine muarız devletin terörü altında, dahilde asayişe ilişmemek ve bil’akis müsbet hareket ve hukuki müdafaa çerçevesinde mücahedatına devam ederken, sâdâttan meşhur bir zat, lâ-dini zihniyetin emrinde olan teyzesinin oğlu vasıtasıyla aleyhte gıybet ettiriliyor. Hazret-i Üstad lahikada ismini vermeyerek “ihtiyar zat” tabiriyle ikazda bulunuyor. O nazik zamanda Kur’anın hukukuna şiddetle zararlı düşen bu gıybete karşı da talebelerine itidal-i demmi tavsiye ediyor. O zata da tahribatını tamire çalışmak şartıyla helal edeceğini söylüyor. Ve: Zındıka cereyanı ehl-i imanı birbiriyle boğuşturarak da dine taarruz taktiklerinin oyununa gelmemek derslerini veriyor.

Pensilvanyalıyı emperyalizma yani İslam düşmanlığı projesinin öznesi haline getiren saik, Hazret-i Bediüzzaman’a karşı olan çekememezliğidir. Ve “Benim malım değil Kur’an’ın malıdır. Benim ne haddim var ki böyle bir esere sahip olayım.” buyurdukları ve materyalist felsefeye karşı Kur’anın ve imanın müdafaası ve bu meyanda imanın ve hakaik-ı İslamiyenin seb’al-mesâniye mazhar en âzam mertebede Kur’anî dersi olarak, ilim ve fen asrının zemininde Kur’anın ilim ve hikmet nuruyla açılımı olan Risale-i Nur’u sırf çekememezliği ile tahrif etmeye teşebbüs etmesidir. Bu dehşetli tahrif cinayetinden sonra başına gelenleri, biz “Benim evliyama ilişene ben harb ilan ederim.” hadis-i kudsisinin tecellisi olarak görüyoruz.

Şimdi de ikiye bir Hazret-i Bediüzzaman’ın Kur’ânî bir meslek içinde imana hizmet mücahedatında bütün hayatında temel esas olarak hassasiyetle tatbik ettikleri âzami iktisad ve istiğnasına bühtan teşkil eden bir isnada cevap teşkil eden bir mes’eleyi tekrar ifade edeceğiz. Vesikalarla ibrazını ehil kardeşlerimize havale ediyoruz.

Hulusi-i Bitlisî’nin çıkardığı dergideki beyanı buraya alıyoruz.

Hazret-i Üstad Bediüzzaman Şarkta bir üniversite kurmak tasavvuru ile Dersaadete (İstanbul) geliyor. Bu üniversitenin maslahatı şöyle:

Bir: Din ve fen ilimlerinin beraber tahsil edilmesi. Zira: “Aklın nuru fünun-u medeniyedir. Kalbin ziyası ulum-u diniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder ve talebenin himmeti pervaz eder.”

İkincisi: İttihad cehl ile olmaz. İttihad imtizac-ı efkardır” manasıyla İslami kavimlerin (Arap, Türk, Kürd vesaire) ittihadını temin.

Bu mananın tafsilatı Emirdağ II Lahikası’ndaki Reis-i Cumhura ve Başvekile mektupta mevcuttur.

1907 yılındaki gelişinde Sultan Abdulhamid’le görüşmeyi temin edecek olan başmabeynci ziyaret sebebini soruyor.

Bediüzzaman: “Memleketimin maarif mes’elesi için geldim; Sultanla görüşeceğim.” diyor.

Başmabeynci huzura çıkıp bir torba altınla geliyor: “Maarif meselesi mecliste derdest-i tezekkürdür. Bu Sultandan ihsan-ı şahanedir.” diyor.

Hazret-i Üstad: “Maarifi te’hir maaşı ta’cil ne içindir, bu hakk-ı sükuttur. Ben maaş dilencisi değilim. Memleketimin maarifi için geldim.” diyerek torbayı fırlatıyor.

Başmabeynci: “Ne yaptınız. Hareketiniz idamınızı mucibtir!” diyor. Hazret-i Üstad: “Neticesi deniz olsa geniş bir kabirdir.” diyor.

Bu hamiyet-i diniye ve şecaat-ı imaniyeden gelen tavır akıllarına sığmadığı için tımarhaneye gönderiliyor. Baş tabip Hazret-i Bediüzzaman’la mükalemesinden sonra: “Bu Zat’ta zerre kadar cünun varsa, yeryüzünde akıllı birtek adam yoktur.” diye rapor veriyor.

1911 yılında Şam’da Emevi Camiinde bir hutbe veriyor. Hutbe-i Şamiye eserinde mevcuttur.

Sonra Beyrut üzerinden tekrar İstanbul’a döndüğünde Sultan Abdulhamid hal’ edilmiş; yerine Sultan Reşad geçmiştir. Sultan Reşad’ın tahta çıkma merasiminde Hazret-i Bediüzzaman da davet edilmiştir. Sultanla o davette tanışırlar. Bilahare Sultan’ın Kosova seyahatında Şark vilayetleri namına iştirak eder. O esnada Sultan Reşad’a Kosovada te’sis edilmesi düşünülen bir üniversite münasebetiyle; böyle bir üniversiteye Şark’ta daha ziyade ihtiyaç ve maslahat olduğunu ifade eder. Bu teklif kabul edilir.

O esnada Kosova düşman istilasına uğrar.

Bunun üzerine Şark Dar’ül-fünunu için 19,000 altın lira tahsisat ayrılır. Bin lirası Van valisine gönderilir. Hazret-i Bediüzzaman da Van’a giderek Edremit (Artemit) mevkiinde Van valisiyle beraber mutasavver Dar’ül-fünunun (üniversite) temeli atılır. Birinci Dünya Harbi çıkınca teşebbüs geri kalır.

Hazret-i Bediüzzaman talebeleriyle beraber gönüllü Alay kumandanı olarak harbe iştirak eder. Yaralanıp esir düşer. Sonra harika bir inayetle Varşova üzerinden tekrar İstanbul’a dönmeye muvaffak olur.

Şimdi Diyanet İşleri Başkanlığımızın ehl-i ilme bir me’haz olmak üzere neşretmiş olduğu ve Alem-i İslamın ilim mahfillerinde çok rağbet gören Arabî İşarat’ül-İ’caz eseri; harb cephesinde avcı hattında, ayetlerin en ince i’câzî nükteleri tahkik edilerek telif edilmiştir. Diyanet Yayınları içinde Hazret-i Bediüzzaman’ın Arabî Mesnevi ve Türkçe Sözler, Mektubat eserleriyle beraber mevcuttur. Tevhid (Allah’a iman ve marifetullah, muhabbetullah); nübüvvet (Risalet-i Ahmediye (a.s.m)), haşir gibi imanî hakikatların ilim ve fen asrının dimağına ikna edici, kanaat verici ve hadsiz meratibinde terakkiye medar yani hem dünya hem ahiret saadetini netice veren dersleri, ezeli-ebedi mu’cize olan Kur’anın bu asırdaki manevi muc’izesi halinde ders verilmektedir.

Bil’ahare birinci mecliste de mezkur Şark Üniversitesi teklifini tekrar eder. Hz. Bediüzzaman’ın tabiriyle, paranın kıymetli vaktinde 150,000 banknot iki yüz meb’ustan 163 meb’usun imzasıyla M.Kamal da dahil olarak tahsisat ayrılır. Sonra Hazret-i Bediüzzaman on maddelik bir beyanname neşrederek (Tarihçe-i Hayat’ta mevcuttur.) muzafferiyetin şükrü ve devletin selameti ve bekası ve sağlam temele oturması için, müslüman milletin temsil makamı olan meclisin namazı ikame etmesinin lüzumunu ifade eder. Bu teklif M.Kamal ile bir münazaraya sebeb olur.

Hazret-i Üstad, bir müddet daha kaldıktan sonra; üç yüz lira maaş (meb’us maaşı 30 lira, reis-i cumhurun maaşı resmiyette 70 lira iken), şark umumi vaizliği, boğaziçinde istediği yerde oturmak, istediği kadar kızlarla evlenmek gibi tekliflere rağmen, “Ben sizinle çalışamam; fakat size de karışmam. Ben ahiretime çalışacağım.” diyerek, M.Kamal’ın “Hocam gitme beraber çalışalım” diye ısrarlarına rağmen, Van’a avdet etmiştir. Zira “Milletin kalp hastalığı zaaf-ı diyanettir; onu tedavi ile sıhhat bulabilir.” kanaatına varmıştır.

O sırada şarkta bazı isyan hareketleri olur. Ellibin atlı ile hazırlık yapan Kör Hüseyin Paşa’nın teşebbüsüne, “Ahmed’i Mehmed’le Hasan’ı Hüseyin’le çarpıştırmak şer’an caiz değildir. İzin yok” diyerek mani olmuş. “Zekatımdır.” diye getirdiği altınları reddetmiştir.

Şeyh Said’e de: “Türk milleti asırlardır İslam’a bayraktarlık yapmış, çok veliler yetiştirmiştir. Onların torunlarına kılıç çekilmez. Teşebbüsünüzden vazgeçiniz. Millet irşad ve tenvir edilmelidir.” buyurmuşlardır.

Daha buna mümasil hadiseler var. Buna rağmen evhamlı hükümet batıya, kuş uçmaz kervan geçmez bir köye sürgün etmişlerdir.

Fakat Hazret-i Bediüzzaman, kaderden gelen zahiren şer gibi görünen hadiseler içindeki ikram-ı Rabbaniyi müşahede ettiğinden; 19. asır materyalizmini öldürecek, milletin kalp hastalığına deva olacak Kur’anî iman hakikatlarını ilim ve fen asrının dimağının dersi olarak, mezkur üniversitenin vazifesini şimdi yeryüzü çapında serbest bir üniversite keyfiyetinde yapmakta olan Risale-i Nur Külliyatı’nı ve hizmetini bu mübarek beldede telifine ve te’sisine muvaffak kılınmıştır.

Yüz yirmi dört bin Peygamberin imana hizmette temel şiarı olan İN ECRİYE İLLA ALALLAH düsturunu imtisalen, âzami iktisad ve istiğna ile beraber Süfyani devlet terörünün evhamlı istibdad-ı mutlakı altında münhasıran Rıza-yı İlahiyi esas maksad yaparak, ömrünün sonuna kadar takat-ı beşerin fevkinde mücahede-i maneviyesine devam etmiştir. Yirmisekiz sene sürgün, yirmi kere zehirleme, su’-i kasdlar, en fenası, bu milletin şiddetle muhtaç olduğu kudsi hizmet ve gayesinin tam zıddı itham ve algı operasyonları, emperyalizmanın tazyikı ve içerde materyalist zihniyetin ihanetleri, milli istiklalimiz ve dahili asayişin zararına devam etmiştir.

Bütün bu ihanetlere rağmen aynı zamanda ulul-azmane bir sabır ve dirayet ve millet-i İslam’a Muhammedi bir şefkatle kırk sene, seksen sene hayatında günde sekiz saat millet ve Alem-i İslam için canhıraş dualar ile dergah-ı izzete ilticalarda bulunduğuna halk ve talebeleri şahid olmuştur.

Bu hizmet bir cihette benim duamın neticesidir.” buyurmuşlardır. Hatta “Hizmetimin dünyada görünecek şa’şaalı neticelerini dünya gözüyle görmek istemiyorum.” demiştir. Âzami ihlasda zirvede olduğu ehillerince müşahede edilmiştir.

Bir Not: Sultan Abdülhamid’e diğer çok ehemm bir teklifleri de: Zaman-ı istikbal çetin geliyor, İmparatorluk da çok genişlemiştir.Şahsi iktidarlar artık kifayet etmeyecektir. Bu itibarla, idarenin bir şahs-ı maneviye tevdii lazımdır. Yani, EMRUHUM ŞURA BEYNEHÜM ferman-ı İlahisi ile Şeriat-ı Garranın emri ve çetin olan istikbalin lazımı ve şartı olarak meşrutiyet-i meşruanın te’sisini de tavsiye ve makalelerle tahşidatını yapmışlardır. “Eski hal muhal.. ya yeni hal ya izmihlal!” buyurmuşlardır.

Herhalde o zaman milli şura olarak Hz. Bediüzzamanın hatırlattığı meşrutiyet-i meşrua bir inkılab-ı azim olarak isim ve resim değil.. hakiki manası ile cumhuriyet te’sis edilse idi,”Yeni Türkiye” inkılabının da manevi maddi hamlelerinden akseden, görünen gerçek terakkinin şehadeti ile Emperyalizmanın gaddar projeleri olan ladini istibdad-ı mutlaklar ile bu vatan ve necib millet, “Eski Türkiye“de görülen zillet ve esaretlere düşmeden, asrın dersi olan Kur’an’ın ilim ve hikmet nuru ile açılımının dersleri ile beraber maddi manevi hamlelerin yolunu o zaman tutmuş olacaktı.. Allahu a’lem.

Bir not: Fakat Sultan Abdülhamid’le görüşmeyi temin ile vazifeli olacak mel’un, casus bir mason imiş. Hz Bediüz-Zaman’ın hususi hizmetkarından öğrendik.

Bir ehemm not: Risale-i Nur ve Hz Üstaz Bedüzaman için kal u kıyle gerek yok ki, Kur’an-ı Azımüşşanın i’cazına dayanan ve ayinesi olan altı bin sahife belagat harikası hakikat-ı mahza dersleri, dünya çapında intişar etmiş ve seksen dile çevrilmiş. Alır bakar okursun. Belki hasarat etmek yerine, hem dünya hem ahıret saadetine kavuşursun.

Ahırzaman üzerine çok rivayet var:

Ahırzamanda silah kılıç yerine, hak va hakikatın bürhanları düşmanları mağlub edip dağıtacak.” gibi. Bir de şu rivayet mühim: “Ahırzamanda gelecek zatı tanımadan ölen, cahiliye ölümüyle ölür.” Bizi teyakkuza davet ediyor.

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )