Tevâzûda aşırıya kaçmak, kişiyi ya zillete ya da dolaylı bir kibre götürür. Asıl tevâzû, mânen seviyeli insanların kârıdır. Böyle olmadığı hâlde, öyleymiş gibi davrananların yaptıkları, tevâzû kisvesi altında böbürlenmek ve riyâkârlıktır.

Şeyh Sâdî ne güzel söyler:

“Fıstık misâli kendisinde bir iç var zanneden, soğan gibi hep kabuk çıkar.”

Buna göre kıymeti hâiz bir vasfı olmayan kimselerin o vasıfla ilgili kullandıkları tevâzû ifâdeleri, ayrı bir riyâ örneğidir.

Meyveleri olgunlaşmış ağaçların, dallarını yere eğip insanlara ikram etmesi gibi; ancak akıl, ilim ve hikmet sahibi seçkin insanlar mütevâzı ve ikram sahibi olurlar. Şu hâlde insanoğlu, gösterişe dayalı nefsânî şöhret ve heybetten ziyâde, iç âlemini bütün varlıkların istifâde edebileceği bir hazine hâline getirmelidir.

Kimileri ise kendileri hakkında “ne mütevâzı insanmış” dedirtmenin nefsânî tatminkârlığı maksadıyla tevâzû gösterirler. Bu riyâkâr hâl, aslında “tevâzûnun fahrı”ndan, yani tevâzû görüntüsü verilmiş bir kibirden ibârettir.

Meselâ; “–Ben fakir, âcizâne, ancak şu kadar hayır-hasenat yapabildim, şöyle şöyle ibâdetlerim var.” gibi sözler, gurur ve kibrin, tevâzuyla perdelenmesinden ibârettir.

Hasan-ı Basrî Hazretleri şöyle buyurur:

“İnsanlar arasında kendisini fazla zemmeden kimse, hakîkatte kendisini övmüş olur. Bu ise riyâ alâmetlerindendir.”

TEVÂZÛ’DA AŞIRIYA KAÇMAK

Dolayısıyla tevâzûda aşırıya kaçmak da tehlikelidir. Zira kibir ve gurur, nefsi palazlandırırken rûhu öldüren zâhirî yükselişlerdir. Hazret-i Mevlânâ bu hususta şöyle îkaz eder:

“Köle gibi mütevâzı ol da at gibi yerde yürü. Omuzlarda yürüyen tabut gibi yükselmeye kalkışma. Nefs, çok övülme yüzünden Firavunlaştı. Sen, alçak gönüllü ol; (ne kadar ulu olsan da) ululuk taslama!”

Asıl tevâzû, nefsi Hakk’a karşı kulluk, halka karşı insaf makâmında bulundurmaktır. Yani Allâh’ın emirlerine samimiyetle itaat edip kusur ve acziyetini îtiraf etmek, insanların da haklarına riâyet edip onların doğru sözlerini kabul etmek, hakîkatler husûsunda nefsânî bir inatlaşmaya girmekten sakınmaktır.

Nitekim Fudayl bin Iyâz -rahmetullâhi aleyh- şöyle buyurur:

“Tevâzû; ister câhilden, ister çocuktan olsun, doğru ve gerçeği duyduğun vakit, ona boyun büküp onu kabul etmendir.”