Nurdan Haber

KÜRD EMİRLERİ VE MİSYONERLER

KÜRD EMİRLERİ VE MİSYONERLER
Mehmet Nuri Turan( mehmetnurituran@nurdanhaber.com )
24 Kasım 2019 - 9:11

KÜRD EMİRLERİ VE MİSYONERLER

Misyonerler Osmanlı mülklerinde failiyet göstermek için himayesinde oldukları devletlerin aracılığı ile merkezi hükümetten izin alarak çalışmaya başlıyorlardı. Ancak Kürdistan bölgesinde Kürd Emirleri merkezi hükümet kadar batılı devletlere itiaat etme mecburiyeti hissetmediklerinden dolayı misyonerlerin çalışmalarına karşı son derece dikkatli davranıyor misyonların, okul veya başka kurum açmalarına izin vermiyorlardı. Osmanlı ise zor bir dönemdeydi, batılı devletlerin desteğiyle Mısır’ın kaybedilmesi ardından 1830’da Yunanistan’ın bağımsızlığa kavuşmasıyla, Osmanlı devleti batılı devletlerle iyi geçinebilmek için, onların istediği her tavizi vermeye başladılar. Bu tavizlerden biride Kürdistanda misyonerlerin rahat çalışabilmesi için Emirliklerin tasfiyesiydi. Maalesef Osmanlı devleti mülki ve askeri merkezileşme ve Emirliklerin bağlılıklarında gevşeklik göstermeleri gerekçelerini öne sürererek, Emirliklere karşı 1838 Yılında harekata girişti. Bu harekattan Bohtan Emiri Bedirhan Bey, Hakkari Emiri Nurullah Bey, Müküs (Bahçesaray) Emiri Han Mahmud ve Bitlis Emiri Şerif Bey hariç bütün Kürd emirleri tasfiye edildi, bilahare 3 kasım 1839 yılında Tanzimat Fermanı, ilan edildi, buda Osmanlının gayri müslim tebaasına yeni haklar vermekle beraber misyonerlerinde istedikleri gibi çalışmasına fırsat vermiştir.

Bu arada Kürdistan ve Arnavutlukta ıslahata memur edilen zat, Karl Marx, “devşirme ve devrimci” diye söz ettiği, Ömer Lütfü Paşa’nın uygulamaları tam bir yıkıma sebep oldu. Şimdi Ömer Lütfü Paşa’yı biraz yakından tanıyalım,

Ömer Lütfü Paşa 1806 yılında Avusturya’da doğdu. Asıl adı Michel Lattas’dır. 1828 yılında Avusturya’dan kaçarak Osmanlı Devleti’ne iltica etti. ‘Ömer Lütfi’ adını aldı. Yüzbaşı rütbesiyle orduya katıldı. Veliahtlığı döneminde Sultan Abdülmecid’in hocası oldu.

Askerlikte yükselerek binbaşı, kaymakam ve mütercim oldu. Rumeli Müşiri iken Bosnada İslam tarihinde bir ilke imza attı, ve Laik eğitimi başlattı. Arnavutluk ve Kürdistan ıslahatına memur edildi ve 1852’de Serdar-ı Ekrem olarak Başkumandanlığa getirildi. Bu tarihten sonrada hepsi üst düzey olmak üzere çeşitli görevlerde bulundu. 1871 yılında İstanbul Eyüp’te öldü ve Bostan İskelesi’ne gömüldü.

Amerikan misyoner Grant’ın 1842 yazında Nesturi köylerine yaptığı yeni bir gezi sonrasında Nesturi köylerine misyon kurumlarının kurulması ve Hakkâri’ye Amerika’dan yeni misyonerlerin gelmesi sonucu misyonerlerin Nesturilerle daha sıkı ilişkiler içine girmeleri bölgedeki Kürdlerin hem misyonerlere hem de Nesturilere şüpheyle bakmalarına sebep oldu. Amerikalı misyonerlerin Kürd toplumunun gözünü korkutması ve bir sonraki bölümde ele alınacak olan İngiliz misyonerlerin Nesturiler kışkırtması ortamı kısa sürede gerdi. Nihayetinde mevcut gerginlik zirveye tırmandı ve yerini kavgaya bıraktı. Önce Nesturiler, ardından Kürdler birbirlerine karşı saldırılarda bulunmaya başladılar.

 

Nesturi Patriği, 1838 yılında Kürd emirlerinin çoğunun tasfiye edilmesiyle oluşan bölgedeki iktidar boşluğundan yararlanmaya çalıştı. Diğer taraftan kendi cemaati üzerinde zayıflayan otoritesini güçlendirmek istedi. Bu nedenle sadece Hakkâri Emiri ile değil, dünyevi otoritenin Kürd meliklere ait olmasını savunan çok sayıdaki Nesturi lideriyle çekişme içerisine girdi.

1843 yılında başına geçtiği Tiyari aşiretinin mevkiine, nüfusunun çokluğuna ve daha çok da misyonerler vasıtasıyla Batılı Devletlerin destek vaatlerine güvenerek, etrafındaki Kürd ve Nesturi aşiretlere meydan okumaya ve tecavüzde bulunmaya başladı. Tiyari aşiretine mensup Nesturiler, Bedirhan Beyin emirlerini dinlemediği gibi onun adamlarını da kılıçtan geçirdiler. Toplayabildikleri kadar çok sayıdaki askerle bir Müslüman köye saldırarak ikisi seyyid olan elli civarında Müslüman’ı katlettiler, Müslümanlara ait birçok mal ve eşyaları gasp ettiler ve kadınlara zarar verdiler. Hatta köyün mescidini kiliseye çevirerek buraya bir kesiş tayin ettiler. Yine aynı yıl Tiyari Nesturileri Kürd Beylerinden biri olan Ziver Bey’e saldırıda bulundular ve onun yirmi adamını öldürdüler.

Buradan sonraki mevzunun anlaşılması için Bedirxan Beyi tanıtmak gerekir. Bedirhan Bey ve Cizre-Bohtan Emirliği Yüzyıllar boyunca bölgede hâkim olmuş olan Cizre-Bohtan Emirliği, kökenini İslâm komutanlarından Halid bin Velid’e dayandığını iddia eden bir aile tarafından yönetilmiştir. Bölgenin geçmişinde önemli bir yere sahip olan bu emirliğin tarihinde “Bedirhan Bey” başlı başına bir yer tutmaktadır. Genç yaşta emirlik yönetimini üzerine alarak idarî alanda bir dizi reform yaptı. Zamanla idaresini kuvvetlendirip Cizre bölgesini otoriter biçimde yönetmeye başladı. Onun en büyük başarısı, dağınık ve başkaldırmış aşiret ve beylikleri kendi himayesi altında birleştirmek olmuştur. Sonunda Bedirhan Bey, emirlik içerisinde otoritesini tamamen kabul ettirmeyi başardı. Askerî ve ekonomik alanda yaptığı reformlar, onun Kürd beyleri arasındaki saygınlığını artırdığı gibi, Cizre-Bohtan Emirliği’ni bölgenin cazibe merkezi hâline getirdi.

Ayrıca, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaşayan gayrimüslim unsurlarla (Ermeni, Nasturi ve Süryani) ilişkilere büyük önem vermiş ve onlara idarî alanda değişik görevler verdi. Devletle ilişkilerini iyi tutan ve hükümetle barışık bir politika izleyen Bedirhan Bey, 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, Osmanlı Devleti’ne yükümlü olduğu askerî desteği vermeyerek hükümete karşı ilk defa muhalif bir tavır sergilemiştir. Ancak, daha sonra bu tutumundan vazgeçerek II. Mahmut’un, Doğu Anadolu’daki merkezileştirmeyi gerçekleştirmek ve bölgedeki ayânlar ile derebeylerini (emirleri) itaat altına almak için 1833-1839 yılları arasındaki Doğu harekâtı sırasında askerleriyle birlikte devletin yanında yer almıştır. İzlediği bu politika ile Bedirhan Bey, diğer Kürd beyleri gibi hem tasfiye olmaktan kurtulmuş hem de bu süreçten önemli bir güç elde ederek Bedirxan Bey, Kürdistanda geniş bölümünü egemenliği altına alabilmiş tek Kürt Beyi’dir. Bedirxan Bey’in egemenlik ve nüfuz alanı Van, Sabala, Revanduz, Siverek, Sert ve Sincar’ı da içine katarak Diyarbakır’a kadar dayandı. Musul yakınlarında kendine karşı gelişen birtakım olayları yatıştırdıktan sonra Aşna ve Urmiye’yi ele geçirip hakimiyet alanını genişletmiştir.

Bedirhan Bey’i harekâta sevk eden en önemli sebep, Nesturilerin Kürd hâkimiyetini tanımayarak bölgede saldırgan hareketlerde bulunmalarıdır. Patrik önderliğindeki Nesturilerin, Hakkari Emiri Nurullah Bey ve Bohtan Emiri Bedirhan Beylere karşı itaatsiz tavırları bunu göstermektedir. Nesturilerin saldırgan tutumlarındaki en büyük pay ise bu çalışmanın konusu olan misyonerlere aittir. Çünkü Amerikan ve İngiliz misyonerlerin kışkırtıcı faaliyetleri sonucu Nesturiler, Batılı Devletlere güvenerek pervasızca davranmaya başladılar. Nesturilerin bu şekildeki tutumlarını gören Kürdler, misyonerleri kendi özerk feodal iktidarlarını tehdit eden bir öncü kuvvet olarak değerlendirdiler. Yönettikleri topraklarda zamanla yönetilenler haline gelmekten korktular.

Başta Bedirhan Bey olmak üzere Doğu Anadolu’daki yerli Kürd Beylerinin Musul Valisi Mehmet Paşayla anlaşmazlığa düşmesi fırsatını değerlendirmeye çalışan Amerikan misyoner Grant, daha önceden yerini tespit ettiği Tiyari bölgesinde yer alan Aşita’da büyük bir misyoner merkezinin yapımına girişti. Grant’ın Aşita’da Nesturi halkına yönelik kurduğu misyoner merkezi, beylerinden halkına kadar bütün Kürdleri kuşkulandırdı ve endişeye sevk etti. Çünkü Grant’ın, Kürdlerin ve Nesturilerin yaşadığı bölgenin tam ortasında tek başına duran yüksek bir tepenin zirvesine kurduğu misyon binası, tüm vadiyi gören üstün bir görüş açısına sahipti. Bu yapı misyon istasyonundan daha çok muhkem bir kaleye benzemekteydi. Adeta Nesturilere yönelik bir yabancı Hıristiyan desteğinin cisimleşmiş haliydi. Musul Valisi Mehmet Paşa İstanbul’a yazdığı raporda bu görkemli yapıdan “gizli bir kale” olarak bahsederek, bir anlamda bölgenin statükosunun bozulmak istendiği endişesini bildirmekteydi.

İnşaat haberi Kürdler arasında, Batılıların bölgede Hıristiyanlığı yaymak amacıyla saray yaptırdıkları şeklinde kulaktan kulağa dolaşarak bir anda yayıldı. Bunun yanı sıra Kürdler arasında misyon binası hakkında, kendilerine karşı saldırı düzenlemek amacıyla kurulan bir kale olduğu veya Nesturileri zengin etmek amacıyla iş çevrelerini Kürd merkezlerinden çekmeye yönelik bir pazar olduğu söylentileri dolaşır oldu. Misyon binasıyla ilgili kuşkularını gidermek isteyen Nurullah Bey, misyoner Grant’ı konağına, çağırıp gerçek durumu öğrenmeye çalıştı. Grant’ın, binanın bir okul ve misyonerler için bir yerleşim birimi olduğu söylemiş olması da kuşkuları gidermemiş olacak ki, Nurullah Bey ondan bu konuda yazılı bir belge istemişti. (Yıldız, a.g.e., s. 167-168. 413 Yonan, a.g.e., s. 41-42. 414 Celil, a.g.e., s.139. 103)

Selam ve duâ ile Allaha emanet olun. Gelecek makalemiz Bedirxan Beyin birinci Nasturi hareketi hakkında olacak, inşallah.

 

 

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )