Nurdan Haber

6.Bölüm – SİNSİ VEZİR

6.Bölüm – SİNSİ VEZİR
29 Mart 2017 - 6:49

Önceki Bölümler: 1.Bölüm; 2.Bölüm; 3.Bölüm; 4.Bölüm; 5.Bölüm

SİNSİ VEZİR

6.Bölüm

Yahudiler arasında, İsa düşmanı olup İsa aleyhisselama iman etmiş İsevileri öldürten zalim bir padişah vardı.

Bu padişahın sapık ve hileci öyle bir veziri vardı ki, hileyle akan suyu bile düğümlerdi.

Bu vezir dedi ki: “Padişahım, İseviler canlarını kurtarmak için dinlerini gizli tutarlar.

Gel sen bu kadar çok İsevi öldürme, çünkü faydası yok. Din misk u amber değil ki kokusu çıksın.

Din, yüzlerce kılıf içinde gizlenmiş bir sırdır. Dışı seninle uyumludur, hâlbuki içi sana uymamaktadır.”

Padişah, “Peki ne tedbir alalım, ne yapalım ki, dünyada dinini belli eden veya gizleyen bir tek İsevi kalmasın?” diye sordu.

Vezir dedi ki: “Sen bana kızmış, gazap etmiş görün. Emir ver, kulağımı, elimi kestir. Burnumu, dudağımı yardır.

Sonra da, asmak üzere beni darağacına götür. Fakat bu işi kalabalık bir meydanda yaptır. Tellallar herkese duyursunlar, ahali toplansın.

Tam o sırada bir aracı senden suçumun bağışlanmasını dilesin. Sen de beni affet ve uzak bir şehre sürgüne gönder.”

“Neden?”

“Gönder ki İseviler arasına kötülük ve fitne salabileyim. Onlara diyeyim ki:

Ben de İseviyim ama dinimi gizli tutuyordum. Padişah anladı. Sözlerim onun yanında kusurlu göründü.

Dedi ki: ‘Sözlerin, içinde iğne bulunan ekmek gibidir. Gönlümden gönlüne pencere var. Ben o pencereden senin hâlini gördüm, sözlerine inanmam.’

Yahudilik gayretiyle beni öldürtmek istedi. Eğer İsa’nın ruhaniyeti bana yardım etmeseydi beni parça parça ederdi.

İsa uğruna canımı, başımı veririm ve bunu canıma yüz binlerce minnet sayarım. İsa’dan canımı esirgemem.

Fakat onun dini hakkında bir hayli bilgim var. O pak dinin, bilgisizler arasında kalıp yok olmasından üzülüyorum, hayıflanıyorum.

Allah’a ve İsa’ya şükür ki, bu hak dinin rehberi olmuşuz. Belimize İsevilik zünnarını bağladığımızdan beri Yahudilikten kurtulduk.

Ey insanlar! Devir, İsa devridir. Onun dininin sırlarını can u gönülden dinleyiniz.”

Vezir, bu hileyi padişaha sayıp dökerek onun gönlünden endişeyi giderdi.

Padişah, vezirin planını aynen uyguladı. Hileci vezirini İsevilerin bulunduğu memlekete sürgüne gönderdi.

Vezir, gittiği yerlerde halkı dine davete başladı. Yüz binlerce İsevi azar azar onun etrafına toplandı.

Vezir, onlara gizlice İncil, zünnar ve kulluğun sırlarını anlatıyordu.

Görünüşte din vaizliği yapıyordu ama aslında kuş avcılarının ıslığı ve tuzağı gibiydi.

İseviler tamamen o vezire gönül verdiler. Zaten avamın imanı taklide dayanır. Taklidin ne kuvveti olabilir ki?

Gönülleri, vezirin sevgisi ile doldu, taştı. Onu İsa’nın vekili sandılar.

Hâlbuki o, hakikatte tek gözlü melun deccaldı. Ey yardım edenlerin en güzeli olan Allah, yetiş feryadımıza!

Ey Rabbimiz! Yüz binlerce tuzak ve yem var, bizler de yemsiz kalmış saf kuşlar gibiyiz.

O imansız vezir, adeta badem ezmesi içine sarımsak saklar gibi hileyle din nasihatçılığı yapıyordu.

İseviler arasında zevk ve anlayış sahibi olanlar, vezirin tatlı sözleri arasında bir de acılık duyuyorlardı.

Vezir çok nükteli sözler söylüyordu, fakat o sözler içine zehir karıştırılmış şeker şerbeti gibiydi.

Sözünün dış yüzünden, “Hak yolunda gayretli ol, çabuk ol” manası çıkıyordu. Fakat özünde, “Çalışıp da ne yapacaksın, tenbellik et, keyfine bak” dediği seziliyordu.

Vezirin sözleri, anlayışlı ve zevk sahibi olmayanların boyunlarına birer halka olup geçiyordu.

Vezir, altı sene Yahudi padişahtan uzak kaldı ve bu müddet içinde İsa ümmetinin adeta sığınağı oldu.

Halk, dinini de, gönlünü de ona verdi. Onun emir ve hükmü önünde herkes can feda ediyordu.

Padişahla vezir arasında haberleşmeler vardı. Padişah, gizlice ona gö­nül alıcı vaatlerde bulunuyordu.

Padişah, “Ey değerli vezirim, vakit geldi, kalbini gamdan tez kurtar” diye mektup yazdı.

Vezir de ona, “Padişahım, ben şu anda İsa dininden olanlara fitneler, fesatlar salmaktayım” diye cevap verdi.

O devirde İsa dininden olanları yöneten on iki emîr vardı. Her fırka bu on iki emîrden birine uymuş, ona kul köle kesilmişti.

Bu on iki emîr ile onlara uyanlar, o soysuz vezirin tuzağına düşmüşlerdi. Hepsi onun sözüne inanıyor, gidişine ayak uyduruyordu.

Ona öyle inanmışlar, öyle bağlanmışlardı ki, vezir “Öl!” dese, emîrlerden her biri onun önünde hemen can verirdi.

Vezir, her emîrin adına ayrı bir tomar hazırladı. Tomarlardaki yazılar, meslek ve mezhep bakımından bambaşkaydı, birbirini tutmu­yordu.

Tomarlardaki her hüküm baştan sona ötekinin muhalifi ve zıddıydı. Her emir öteki to­mardaki emre aykırıydı.

Tomarın birinde riyazet ve açlık yolunu, tevbenin esası, hak yolda yürümenin şartı saymıştı.

Diğer tomarda, “Hak yolunda riyazetin bir yararı yoktur. İnsana lazım olan sadece cömertliktir” demişti.

Başka birisinde ise, “Sen aç durmakla veya cömert olmakla şirke girmiş olursun” denilmekteydi.

Bir diğer tomarda da, “Yüz sayısı nasıl olur da bir sayılır, böyle düşünen delidir” denmişti.

İsa dininin düşmanı olan sinsi vezir, on iki tomara işte böyle yazılar yazmıştı. Sözlerinin hepsi birbirine zıt ve aykırıydı.

Dessas vezir bir hileye daha başvurdu… Vaazı bıraktı, halvete çekildi. Uzlet köşesinde kırk elli gün kadar kalıp müridlerini ayrılık ateşine yaktı.

Halk, onun insana huzur veren hâlinden, güzel konuşmalarından, sohbet zevkinden ayrı düştükleri için deli divane oldu.

Müridler diyorlardı ki: “Sensiz, bizim için hidayet nuru yoktur. Yol gösteren biri olmayınca körün hâli nice olur?

Allah aşkına, büyüklüğünün başı için, bize ikram ve ihsanda bulun, bizi daha fazla kendinden ayırma!

Biz çocuklar gibiyiz, sen bizim dadımızsın. Terbiye ve irşad gölgeni başımızdan eksik etme.”

Vezir dedi ki: “Ruhum dostlarımdan uzak değildir. Fakat halvetten çıkmama izin yoktur.”

İsevi emîrleri şefaat dilemek, müridler de nefislerini kötülemek, suçlarını itiraf etmek için vezirin yanına geldiler.

“Ey kerem sahibi!” dediler. “Biz, ne talihsiz kişileriz ki, senden ayrı düşünce her şeyimizi kaybettik, gönülden de, dinden de yetim kaldık.

Sen halvetten çıkmamak için bahaneler buluyorsun, bizimse dertli yüreğimiz yanıyor da soğuk soğuk ah edip duruyoruz.

Biz ki, senin güzel sözlerine alışmışız, senin elinden hikmet sütünü içmişiz.

Allah aşkına, bize bu cefada bulunma, lütfeyle. Bugün yapacağın ihsanı yarına bırakma.”

Vezir, müridlerine dedi ki: “Sözü uzatmayın ve öğüdümü can kulağıyla dinleyin.

Bana inanıyor ve güveniyorsanız, ben eminsem, emin olan kişi suçlanmaz. Ben yeryüzüne gök desem, bu böyledir, benden şüphe edilmez.

Eğer ben, kemal sahibi isem, kemali neden inkâr ediyorsunuz? Kemal sahibi değilsem, bu zahmet, bu azar neden?

Ben, bu halvetten çıkmayacağım, çünkü ben burada içime kapanmış, gönül ahvali ile meşgulüm.”

Müridler dediler ki: “Ey vezir! Biz senin kemalini inkâr etmiyoruz. Bizim sözümüz başkalarının sözlerine benzemez.

Senden ayrı düştüğümüz için gözlerimizden yaşlar akmakta, can özümüzden ahlar, eyvahlar coşmaktadır.”

Vezir içerden seslendi de dedi ki: “Ey müridler, şunu bilmiş olun ki, Hazreti İsa bana haber gönderdi.

‘Bütün dostlarından ve yakınlarından ayrıl, tek başı­na kal. Yüzünü duvara çevir, yalnız başına otur. Hatta kendi varlığından, benliğinden, benlikten bile uzaklaş, halvet et’ dedi.

Bundan sonra konuşmama izin yok. Ben artık öldüm. Varımı yoğumu dördüncü kat göğe taşıdım.

İstedim ki, dünyanın ateşle dolu derinliklerinde bir odun gibi zahmetler ve meşakkatler içinde yanmayayım.

Bundan sonra dördüncü semada, Hazreti İsa’nın yanında oturacağım.”

Sonra vezir, bütün İsevi emîrleri birer birer çağırdı, herbiriyle ayrı ayrı görüşüp konuştu.

Herbirine dedi ki: “İsa dininde vekil benim ve benim halifem de sensin.

Öbür emîrlerin hepsi de sana uymak zorundalar. İsa onların hepsini sana tabi kılmıştır.

Hangi emîr zorluk çıkarır, sana uymazsa, onu yakala, ya öldür ya da esir et.

Fakat ben hayatta kaldığım müddetçe bu sırları hiç açıklama, padişahlık davası gütme, şehirleri elde etmek sevdasına kapılma.

İşte şu tomarı al, onda bulunan, İsa dininin hükümlerini ümmete açık bir dille bir bir oku.”

O emîrlerden her birine, ayrı ayrı olarak, “Hak dininin senden başka vekili yoktur” dedi.

Her birini, birer birer takdis etti. Birine söyledik­lerinin aynısını öbürlerine de söyledi.

Böylece her birine bir tomar verdi. Her tomarda yazılı olanlar öbü­rüne aykırıydı.

Nasıl harflerin şekilleri birbirine uymuyorsa, o tomarlardaki yazılar da öyle birbirine uymuyordu.

Bundan sonra vezir, kırk gün daha kapısını kapadı. Sonra da kendini öldürdü, varlığından kurtulup gitti.

Halk onun ölümünü duyunca, mezarının başı mahşer yeri gibi oldu. Onun yasıyla insanlar saçını, sakalını yolarak ve elbisesini yırtarak meza­rının başına yığıldı.

Arap, Türk, Rum, Kürt vesair kavimlerden oraya toplananların sayısını ancak Allah bilirdi.

Mezarının toprağını başlarına saçtılar, derdini kendilerine derman bildiler.

Kabri başında bir ay oturup matem tuttular, gözlerinden kanlı yaş­lar akıttılar.

Bir ay geçtikten sonra halk dedi ki: “Ey emîrler! Vezirin yerine hanginiz geçeceksiniz? Bilelim de ona uyalım.

Madem güneş battı ve o batış bizim gönlümüzü dağladı, ye­rine bir kandil yakmaktan başka çare yoktur.

Sevgili göz önünden kaybolunca, bize onun yerini tutacak bir yadigâr gerekir.

Gül mevsimi geçip de gül bahçesi harap olunca, gül kokusunu nereden koklayabiliriz? Gül suyundan…”

Emîrlerden biri ileri atılıp o vefalı insanların yanına gitti ve dedi ki:

“O zatın vekili, hatta bu zamanda İsa’nın halifesi benim. İşte şu tomar da bunun belgesidir, şahididir.”

Başka bir emîr de ortaya çıkıp vekillik davasına girişti. Bir tomar çıkarıp halka gösterdi. Derken ikisini de bir çıfıt öfkesi sardı.

Diğer emîrler de birer birer ortaya çıktılar, keskin kılıçlarını çektiler.

Her birinin elinde bir kılıç ve bir de tomar vardı. Sarhoş filler gibi birbirine düştüler.

Bu savaş yüzünden havaya dağlar gibi tozlar kalktı. Sağdan soldan kan selleri aktı.

Vezirin ektiği fitne tohumları yeşerdi, dal budak saldı, başlarına afet kesildi.

Yüzbinlerce İsevi öldürüldü. Kesik başlardan, tepeler meydana geldi.

Sonraki Bölüm: Bir Parça Umut ve Teslimiyet

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )