Nurdan Haber

13.Bölüm – Semaya Ref’ edilen İSÂ (a.s.)

13.Bölüm – Semaya Ref’ edilen İSÂ (a.s.)
05 Mayıs 2017 - 6:32

1.Bölüm; 2.Bölüm; 3.Bölüm; 4.Bölüm; 5.Bölüm; 6.Bölüm7.Bölüm; 8.Bölüm9.Bölüm; 10.Bölüm11.Bölüm; 12. Bölüm

Semaya Yükseltilen İsa (a.s.)

13.Bölüm

SENİ VEFAT ETTİRECEĞİM

“Hazreti İsa meselesi tartışılıyor medyada. Kimi öldü diyor, kimi ölmedi diyor. ‘İsa öldü’ diyenler bazı ayetler okuyorlar. Kafam iyice karıştı.”

“Bunu anlamanın bir tek yolu var: Kurán’ı dikkatle okumak, incelemek. Kapalı noktalar kalırsa sahih hadislerden yardım almak. Biz önce ilgili ayetlere bakalım… Mesela Âl-i İmran Suresi’nin elli beşinci ayetine… ‘İnni müteveffike ve râfiüke ileyye ve mutahhirüke’ buyurmuş Rabbimiz. Bu ayette nirengi kelimeler ‘müteveffike’ ve ‘râfiüke’ kelimeleri.”

“Ne demek bunlar?”

“Birincinin manası ‘Seni vefat ettireceğim.’ Vefat, Türkçede ölüm manasında kullanılır. Fakat asıl manası ‘bir şeyi tamamen kavrayıp almak’ demektir.”

“Peki, bu kelimeyi ‘ölüm’ diye anlamak dururken ‘tamamen kavrayıp almak’ manasında anlamamızı gerektirecek bir sebep var mı?”

“Evet, var. Nisa Suresi’nin yüz elli yedinci ayeti, Yahudilerin ‘İsa’yı öldürdük’ dediklerini bildirdikten sonra diyor ki: ‘Onu ne öldürdüler ne de astılar, lakin kendilerine bir benzetme yapıldı.’ Bu ayet açıkça bildiriyor ki, Hazreti İsa ne çarmıha gerildi, ne asıldı, ne de öldürüldü.”

“Ne oldu peki?”

“Ayetin devamında ‘Ve hakikaten onda ihtilaf edenler bundan dolayı kuşku içindedirler, onunla ilgili bir ilimleri yoktur, ancak zannın ardınca giderler, halbuki onu yakinen öldürmediler’ diyor. ‘Yakinen’ yani kesinkes, kuşkusuz. Meselenin hakikatini bir sonraki ayet açıklıyor: ‘Doğrusu, Allah onu kendine ref eyledi.’ Yukarıda, üçüncü surede de vardı bu ‘ref etme’ meselesi, ‘râfiüke’ diyordu. Ref’, yukarı kaldırmak, daha yükseğe çıkarmak manasında bir kelime. Hadiste ‘dördüncü semâ’ diyor, daha önce söylemiştim. Kurán da bize ‘seba semâvât’ diyor. Yani ‘yedi sema’ var. Yedi ayrı âlem.”

“Bize şu görünenden başka semadan söz etmediler okullarda.”

“Maalesef öyle. Kâinatı şu görünenlerden ibaret sanmak büyük hata. Teleskoplarla incelenen gökyüzü yedi semadan sadece biri. Daha nice âlemler var ve bu âlemlerin de damı hükmünde semaları var.”

 

NASIL YAŞIYOR?

“Buraya kadarı tamam. Peki, Hazreti İsa uzayda bir yerdeyse havasız, susuz, yemeksiz nasıl yaşıyor?”

“Bu sorun bana bir fıkrayı hatırlattı, önce onu anlatayım, sonra soruna cevap veririm…

Nasreddin Hoca merhum, ramazan dolayısıyla bir köye imamlık etmeye gitmiş. Caminin yanındaki küçük bir odada yatıp kalkıyormuş.

Köye giderken yanına yiyecek de almamış. ‘Nasılsa köylü yedirir, içirir’ diye düşünmüş garibim.

Fakat ne iftarda yemek geliyormuş köylüden ne de sahurda. Yarı aç yarı tok yaşıyormuş Hoca. Canı bir hayli sıkkınmış.

Her ikindi namazından sonra cemaate vaaz ediyormuş. Bu konuşmalardan birinin konusu İsa aleyhisselammış.

‘Hazreti İsa aleyhisselam bir başka hayattadır. Semadadır. Göktedir. Yalnızdır’ diyormuş.

Cemaatten biri ayağa kalkıp, ‘Hocam, bir soru sorabilir miyim?’ demiş.

‘Buyur sor’ demiş Hoca.

‘Merak ediyorum, bu mübarek İsa Efendimiz orada ne yer, ne içer, nasıl yaşar?’

İşte bu soru çileden çıkarmaya yetmiş Hocayı: ‘Sizi gidi kendini bilmezler sizi! Semadaki İsa Efendimizi merak ediyorsunuz da, gözünüzün önünde hocanız var, bu hoca ne yer, ne içer, nasıl yaşar demiyorsunuz!’ demiş.”

Bunca ciddi meselenin arasında ilaç gibi gelmişti Nasreddin Hoca fıkrası. Bir hayli güldüm. Gülme nöbetim geçince konuşmasını sürdürdü Bilge.

“Bilirsin, kimi canlılar suda yaşıyor ama biz yaşayamıyoruz. Bunun gibi, biz semada yaşayamayız, fakat orada bazı hayat sahipleri yaşayabilirler. Bize uygun olmayan bir ortam onlara uygun olabilir. Tüm zamanları ve mekânları kudret elinde tutan Allah, hikmetine uygun bir biçimde İsa aleyhisselamı orada yaşatabilir. Buna hiçbir mani yoktur.”

 

İSA GELİRSE…

“Hazreti İsa ölmüştür diyenler bir ayet okuyorlar. Bir yerinde ‘hayatta olduğum sürece’ diyor. Ben tamamını tekrar edemeyeceğim ama sen bilirsin belki.”

“Evet… Meryem Suresi’nin otuz üçüncü ayetini delil diye gösteriyorlar. Hazreti İsa ne diyor orada: ‘Hayatta olduğum sürece bana namazı ve zekâtı tavsiye buyurdu.’ Bu ifadeden İsa aleyhisselamın ölümünü, bir daha yeryüzüne inmeyeceğini nasıl çıkarıyorlar anlamak mümkün değil!”

“Niye mümkün değil?”

“Ayette ‘ma dümtü hayyen’ diyor, yani ‘Hayatta olduğum sürece.’ Elbette böyle olacak, başka türlü nasıl olacaktı ki? Her insan yeryüzünde yaşadığı sürece ibadet eder.”

“Medyatik hocalar ‘Hazreti Muhammed son peygamberdir, İsa gelirse son peygamber o olur. Bu durum ayetlere aykırıdır’ diyorlar. ‘Hadis var’ diyenlere de ‘Bu hususta ayet yok, önemli olan budur’ diye cevap veriyorlar.”

“Sondan başlayayım… Hadis, Kurán’ın tefsiri, yorumu, uygulamasıdır. Kurán gibi hadis de vahye dayanır, vahyin bir türüdür. Kurán’ı tenzih makamında hadisi küçümseyenin ya aklı küçüktür, ya ilmi veya dini!”

“Anladım.”

“İsa aleyhisselamın ilk yaratılışı da normal yasalara uymuyor. Babasız yaratılmış. Bebekken konuşmuş. İnsanlara kendisi vahiy olarak gönderilmiş. Konuşmaları, davranışları birer ayet kabul edilmiş.”

“Yani baştan beri sıra dışı bir durumu var.”

“Evet… Elbet böyle müstesna bir zatın ikinci gelişi de rutin kurallara uymayacak. Birinci yaratılışı bir sınanma vesilesiydi, ikinci gelişi de böyle olacak. Kimi inkâr edecek, kimi kabul.”

“Ya peygamber olarak gelirse meselesi?”

“Hatem-ül Enbiya yani son peygamber Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemdir. Bu konuda açık ayet var… Hazreti İsa peygamberlik göreviyle gelmeyecek. Peygamber Efendimizin ümmetinden bir mümin, kâmil bir insan olarak yaşayacak.”

 

İSA REF’ EDİLDİ

“Tamam, semadan yere indirilmesi aklen mümkün olabilir. Mümkün olması gerçekleşeceği manasına gelmez ki…”

“Evet, her mümkün vaki olmayabilir. Bu durumda nakli delillere bakmamız gerekiyor. Birinci kaynak, Kurán. İkinci kaynak, sahih hadis kitapları.”

“Birinciden başlayalım.”

“Peki… Kurán bize İsa aleyhisselamın yüksek bir mekâna ref’ edilmesinden söz ediyor fakat ahir zamanda nüzulünü söylemiyor. Fakat bu harika ‘ref’ hadisesinde ‘nüzul’ manası zımnen ifade edilmiştir.”

“Nasıl?”

“Normal biçimde ölmeyip de yedi semadan birine kaldırılması, zamanı gelince tekrar yere inmesine bir alamettir. Bu iniş olmayacaksa kabir âlemine gönderilmeyip de dördüncü kat semaya ref’ edilmesi yani yükseltilmesi abes olur. Allah nihayetsiz hakîmdir, abes iş yapmaz.”

“Ya ikinci kaynak?”

“Kurán’da açık hükmü bulunmayan konular için ikinci kaynak sahih hadislerdir. Detayları hadislerden öğreniyoruz. Misal olarak ‘sahih’ iki kitaptan iki hadis nakledeyim.”

“Buyur.”

“Birincisi Buharî’den… Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor: ‘Hayatım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, İbn-i Meryem, Muhammed ümmeti arasında adil bir hâkim olarak muhakkak inecektir. Salibi kıracak, hınzırı katledecek, cizyeyi kaldıracaktır. Onun zamanında mal o kadar çoğalacak ki kimse kabul etmez olacak.’”

“Başka?”

“İkinci hadis Müslim’den… ‘Ümmetimden bir grup hak üzere muzaffer şekilde mücadeleye kıyamet gününe kadar devam edecektir. O zaman İsa ibn-i Meryem de iner. Müslümanların emiri, ‘Gel bize namaz kıldır!’ der. Fakat İsa aleyhisselam ‘Hayır! Allah’ın bu ümmete bir ikramı olarak siz birbirinizin emirisiniz’ diye cevap verir.”

“Buharî ve Müslim… Bu kitaplara güvenebilir miyiz?”

“Evet, elbette. Bize Kurán ayetlerini büyük bir hassasiyetle nakledenler bu kitaplardaki hadisleri de nakletmişler. Hepsinin ravisi, senedi, belgesi var.”

 

CAN KORKUSU

“Bilge, bana bir kıssa anlatacaktın. Hatırlatmamı söylemiştin. Mehdiyim ya da mesihim diyerek ortaya çıkanlarla ilgiliydi.”

“Tamam, anlatayım. Hem ibretlik hem de komik bir kıssa… Bir zamanlar adamın biri peygamberlik davası güdüyormuş. Etrafına bir hayli adam toplamış. Şikayet üzerine yakalayıp mahkemeye çıkarmışlar.

Hâkim, ‘Sen peygamberlik davası güdüyor, halkı etrafında topluyormuşsun. Kitaba göre bunun cezası idamdır, bilmiyor musun?’ demiş.

Adam bakmış ki canı tehlikede. ‘Efendim’ demiş, ‘sizden rica ediyorum, emredin de ümmetimden bazılarını buraya getirsinler. Size işin aslını göstermek istiyorum.’

Hâkim, ‘Tamam’ demiş, ‘en azılı suçluların da kendini savunma hakkı vardır. Madem sen kendini böyle savunmak istiyorsun, getirteyim.’

Emretmiş, kadınlı erkekli bir kısım ‘ümmetini’  toplayıp getirmişler.

Peygamberlik davası güden adam, bir erkeğe, ‘Haydi, eşek gibi anır!’ emrini vermiş. Erkek hemen anırmış.

Bir kadına, ‘Sen kedi gibi miyavla!’ demiş. Kadın derhal miyavlamış.

Birine öküz gibi böğürmesini, birine at gibi kişnemesini, birine aslan gibi kükremesini, birine böcek gibi cırlamasını, birine kuş gibi ötmesini, birine koyun gibi melemesini, birine tavuk gibi gıdaklamasını emretmiş, hepsi söylenenleri tereddütsüz yapmışlar.

Bunun üzerine adam hâkime dönüp, ‘Efendim!’ demiş, ‘İşte gördünüz, benim ümmetim bunlar. Ben peygamberlik davamı insanlar için gütmüyorum ki bana kitaptaki ceza uygulansın. Benim yaptığım olsa olsa çobanlık olur.’

Yeşil görmüş koyun gibi hareket edenleri görünce hep bu kıssayı hatırlarım.”

Güldüm. “Hoş bir kıssa. Ben bunu bir ömür anlatırım artık” dedim.

– Son –

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )