Nurdan Haber

Risale-i Nur’da Genelleme ve İzafiyet-5

Risale-i Nur’da Genelleme ve İzafiyet-5
23 Mart 2018 - 0:30

Bediüzzaman müslümanlarda yaygın olarak görülen gayri-islami davranışlara da bu bakış açısıyla yaklaşır ve kafirlerde görülebilen sebat, itimat, ve hikmet kanunlarına uygunluk gibi güzel hasletlere dikkat çekerek, toptancı davranmanın mahzurlarını nazara verir. Hak üstün olduğu halde, neden kafirlerin müslümanlara galip olduğu sorusuna şu cevabı verir: “Her müslimin her vasfı müslim olmak vâcip iken, haricen her dem vaki, sabit değildir. Öyle de, her kâfirin her vasfı kâfir olmak, küfründen neş’et etmek [kaynaklanmak] yine lâzım değildir. Her fâsıkın her vasfı fâsık olmak, fıskından neş’et etmek, öyle de, her dem sabit değildir. Demek bir kâfirin müslim olan bir vasfı, müslimdeki lâmeşru [meşru olmayan] vasfına galip olur. Bilvasıta [dolayısıyla], o kâfir dahi ona galiptir.32

Bediüzzaman “Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin.” (Mâide Sûresi, 5:51) ayetini delil göstererek “Yahudi veNasara ile muhabbetten Kur’ân’da nehiy vardır. Bununla beraber nasıl dost olunuz dersiniz?” sorusuna da zamanın değişen gerçekleri ışığında, Yahudi ve Hristiyanların öne çıkan belirleyici vasıflarını nazara vererek dikkatli bir analizle şu cevabı verir:

Evvelâ: Delil kat’iyyü’l-metîn [söz veya metnin kat’i ve şüphesiz oluşu] olduğu gibikat’iyyü’d-delâlet [söz veya metnin hangi mânâyı gösterdiğinin kat’î ve şüphesiz olması] olmak gerektir. Hâlbuki tevil [yorum, muhtemelmânâlardan hale en uygununu seçme] ve ihtimalin mecâli [güç, takat, yer, fırsat] vardır. Zira, nehy-i Kur’ânî [Kur’an’ın yasaklaması] âmm [genel] değildir, mutlaktır; mutlak [belli bir kayıt veya şartla sınrlandırılmamış] ise, takyid olunabilir [şarta bağlanabilir, sınırlandırılabilir]. Zaman bir büyük müfessirdir [tefsir edici, açıklayıcı, yorumlayıcı]; kaydını izhar etse [Sınırları çizse, hangi şartlar altında geçerli olduğunu gösterse], itiraz olunmaz. Hem de hüküm müştak [türev]üzerine olsa, me’haz-ı iştikakı [bir kelimenin türetildiği asıl kök ve kaynak; yahudilik kök, yahudi türevdir], illet-i hüküm [hükmün illeti, sebebi, gerekçesi] gösterir. Demek bu nehiyYahudi ve Nasara [Hıristiyanlarile Yahudiyet ve Nasraniyet olan âyineleri hasebiyledir.

Hem de bir adam zâtı için sevilmez. Belki muhabbetsıfat veya san’atı içindir. Öyleyse her bir Müslümanın her bir sıfatı Müslüman olması lâzım olmadığı gibi, her bir kâfirin dahi bütün sıfat ve san’atları kâfir olmak lâzım gelmez. Binaenaleyh, Müslüman olan bir sıfatı veya bir san’atı, istihsan etmekle [beğenmek] iktibas etmek [benimsemek, almak] neden câiz olmasın? Ehl-i kitaptan bir haremin [eş, hanım] olsa elbette seveceksin!

Sâniyen: Zaman-ı Saadette [Asr-ı Saadet] bir inkılâb-ı azîm-i dinî [din alanında büyük değişim] vücuda geldi. Bütün ezhânı [zihinleri] nokta-i dine [din eksenli olmaya] çevirdiğinden, bütün muhabbet ve adaveti [sevgi ve düşmanlığı] o noktada toplayıp muhabbet ve adavet ederlerdi. Onun için, gayr-ı müslimlere olan muhabbetten nifak [iki yüzlülük, fitne, bozgunculuk] kokusu geliyordu. Lâkin, şimdi âlemdeki bir inkılâb-ı acîb-i medenî ve dünyevîdir [medeniyet alanında ve dünya hayatıyla ilgili acayip köklü değişim]. Bütün ezhânı zapt [zihinleri işgal] ve bütün ukûlü [akılları] meşgul eden nokta-i medeniyet, terakki ve dünyadır [modernlik, yükselme ve dünya odaklılık]. Zaten onların ekserisi, dinlerine o kadar mukayyed [bağlı, önem veren, takip eden] değildirler. Binaenaleyhonlarla dost olmamız, medeniyet ve terakkilerini istihsan ile iktibas etmektir [takdir edip almaktır]. Ve her saadet-i dünyeviyenin [dünyada huzur ve mutluluğun] esası olan asayişi muhafazadır. İşte şu dostluk, kat’iyen nehy-i Kur’ânîde dahil değildir [Kur’anın yasak kapsamının dışındadır].” 33

Keza, ‘Şüphesiz insan çok zalim ve çok cahildir’ (Ahzab Suresi, 33:72) ayetini genellemeye yani her insana ve hatta peygamberlere ve onların her haline uygulamaya kalkan, belli ki hata eder. Kaldı ki, ‘Biz gerçekten insanoğlunu şerefli kıldık” (İsra Suresi, 13:70) ayeti, bunun tam tersini ifade etmektedir ve genelleme durumunda, bu iki ayet arasında tezat oluşmaktadır. Kur’an-ı Kerim’de tezat olamayacağına göre, hata genellemededir ve bu ayetler tüm insanlara genellenemez. Birinci ayet insanların şerli ve kötü kısmına özgü iken, ikinci ayet insanların hayırlı ve salih olanlarını kastetmektedir. Yani her bir ayetin tanımına uyan insanlar vardır. Bu iki ayetin nasıl bağdaştırılabileceği sorusuna Bediüzzaman şu cevabı verir: “Sair [diğer] hayvanatın kuvaları ve hissiyatları mahduttur [kabiliyet ve hisleri sınırlıdır], fıtrî bir kayıt [kısıt] altındadır. Hâlbuki insanın her kuvası [kabiliyeti], hadsiz bir mesafede cevelân eder [dolaşır] gibi, gayr-i mütenahi canibine [sonsuzluk yönüne] gider. Çünkü insan, Hâlık-ı kâinatın esmasının nihayetsiz tecellilerine bir âyine [Allah’ın isimlerinin sonsuz yansımalarına bir ayna] olduğu için, kuvalarına nihayetsiz bir istidat verilmiş. Meselâ, insan, hırs ile, bütün dünya ona verilse, ‘Daha var mı (Kaf Suresi, 50:30) diyecek. Hem hodgâmlığıyla [bencilliğiyle], kendi menfaatine binler adamın zararını kabul eder. 34

Yine Bediüzzaman’ın ifadesi ile “Bazı âyât ve ehadîs [ayet ve hadisler] vardır ki mutlakadır [sınırları çizilmemiş yani belli bir kayıt ve şartla sınırlandırılmamış olankullanıldığı mânâya genel hatlarla delâlet eden]; külliye [kapsamlı ve genel; hükmü tüm fertleri ve tüm zamanları kapsayan] telakki edilmiş. Hem öyleler vardır ki münteşire-i muvakkatadır [hükmü herhangi bir fertte ve herhangi bir zamanda gerçekleşmiş bulunan veya gerçekleşmesi mümkün olan]; daime [sürekli; hükmü fertlerde her zaman gerçekleşiyor olan] zannedilmiş. Hem mukayyed [kayıtlı, kısıtlıhükmü bir kayda bağlanmış olan] var; âmm [umumi, genel, sınırsıztarif edilen bütün fertleri kapsayan] hesab edilmiş35.

Yani bazı ayet ve hadisler sadece genelde doğru iken herşeye uygulanabilir zannedilmiş; bazı zamanlara has olmalarına rağmen her zaman geçerli zannedilmiş; şartlara bağlı oldukları halde genel muamelesi görmüş. Mesela, “Harp, hiledir hadisi, “Aldatan bizden değildir hadisine zıt görülse de hakikatte tezat yoktur; hata, genellemedir. Çünkü şartlar değişince hüküm de değişir, hatta zıddına döner. Keza, “Cennet annelerin ayakları altındadır” hadisi ‘Rahim’ isminin parlak bir aynası olan anneliğin cennetlik bir vasıf olduğunu ve cennete ulaştıran kuvvetli bir vasıta olduğu ifade eder, ancak ‘her anne cennete gidecektir’ genellemesi akıl ve adaletle bağdaşmaz. Başka bir rivayette, bir hikâyeye atfen, kuyuya inip papucuna doldurduğu su ile susuz kalmış bir köpeği sulayan şefkat abidesi bir kadının gelmiş ve gelecek günahlarının affedilmiş olması, ‘susuz bir köpeğe su verenin tüm günahları affolonur’ diye genellenemez.

32 Nursi, B. S., Sözler, Lemeat, Envar Neşriyat, İstanbul, 1998, s. 725.

33 Nursi, B. S., Münazarat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1998, s. 32.

34 Nursi, B. S., Mektubat, 26. Mektup, 4. Mebhas, 3. Mesele, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1998, s. 555.

35 Nursi, B. S., Sünuhat, Envar Neşriyat, İstanbul, 1998, s. 12.

 

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )