Nurdanhaber – Mehmet BİLEN
Kâinatın yaratılışında ve işleyişinde abes, faydasız ve lüzumsuz herhangi bir varlık, bir iş veya hareket yoktur. Allah-ü Zülcelâl, Hakîm ismiyle her şeyde en faydalı, lüzumlu, hafif ve kısa olan yolu tercih etmiş, hiçbir şekilde israfa izin vermemiştir. Evet, kâinatta her şeyin yerli yerinde ve ölçülü olması, hiçbir köşesinde lüzumsuz bir madde bulunmaması hatta çürüyen yaprakların ve otların dahi yeni bir baharda tekrar kullanılmak üzere toprağa karışması gösteriyor ki; kâinattaki düzen israfsızlık üzere kurulmuştur. İsraf ise İsm-i Hakîm’e bir çeşit isyan hükmüne geçtiğinden; “Allah israf edenleri sevmez”(7/31) ve israf etmek bütün mevcudatın da manen nefretlerine hedef olmaya sebeptir.
İsraf, nimeti hafife alma ve nimet verene karşı bir çeşit hürmetsizlikte bulunmadır. Nasıl ki bir sanat eserine karşı yapılan hakaret, onun sanatkârına dokunur, öyle de nimeti israf etmekle yapılan hakaret de nimet verene karşı bir nankörlük hükmündedir. Allah Kuran’ı Kerim’de bu gerçeği şöyle dile getirir; “Saçıp-savuranlar şeytanın kardeşleri olmuşlardır; şeytan ise Rabbine karşı nankördür. (17 / 27) Şeytan, Âdem’e secde meselesinde; bulunduğu makamın bir nimet olduğunu düşünmemiş ve büyüklenerek Rabbine karşı gelmiş, nankörlerden olmuştur. Demek israftaki durum nimetin Allah tarafından verildiğinin farkına varmamak veya kabul etmemek suretiyle sanki eline rastgele geçmiş veya tamamen kendi çalışması ile kazanılmış olduğunu düşünerek istediği gibi davranabileceğini zannetmesinden kaynaklanmaktadır. Bu da nankörlük olarak adlandırılmakta ve “Eğer nankörlük ederseniz azabım çok şiddetlidir.”(7/40) ayetine muhatap olunmaktadır.
Evet, Cenab-ı Hakk’ın sana nimet olarak bahşettiği vücut ile bu vücuda lâzım olan şeyler, senin mülkün ve malın olarak istediğin gibi tasarruf etmek için verilmemiştir. Nasıl ki bir misafir, ev sahibinin iznine ve rızasına uygun olmayacak derecede, yemeklerde ve diğer şeylerde israf edemediği gibi insan da o gibi nimetlerde ancak Allah’ın rızasına uygun olarak tasarruf edilebilir. Rabbimiz bize bu güzel insanları şöyle tarif etmektedir; “Onlar, harcadıkları zaman ne israf ederler ne de kısarlar; (harcamaları ) bu ikisi arasında orta bir yoldur. (25 / 67 )
Hem Mün’im-i Kerim, verdiği nimetlerin karşılığında bizden şükür istiyor. İsraf ise şükre zıttır. Bu durum; “Şükrederseniz nimetimi artırırım (7/40) ayetine ters olduğundan israf edenler de hayatlarında bu ayetin tam tersi bir şekilde yani bereketsizlik ile mukabele görür; çok çalıştığı halde doyuramaz, çok kazandığı halde yetiremez.
Peygamberimiz (sav) her konuda olduğu gibi bu konuda da bize en güzel örnektir. O, hayatını düzenli bir şekilde yaşamış; ailesini ve kendisini ihmal etmemiş aynı zamanda peygamberlik görevlerini de hakkıyla yerine getirmiştir. İbadetlerde dahi olsa aşırılığa kaçmayı asla hoş görmemiştir. “Bir defasında Hz. Peygamber (sav) Sa’d’e uğradı. Sa’d bu esnada abdest alıyordu. Resûlullah (sav), (onun suyu aşırı kullandığını görünce); “Bu israf nedir?” diye sordu. Sa’d da, “Abdestte de israf olur mu?” dediğinde Hz. Peygamber (sav): “Evet, hatta akmakta olan bir nehirde abdest alsan bile.” şeklinde cevap verdi. ” (Ebu Davud, Cihad, 21, c.III, s.27.”)
Mehmet BİLEN