Nurdan Haber

Niçin İbadet?

Niçin İbadet?
19 Mart 2018 - 17:08

İbadet; Yüce Allah’ın sayısı nimetlerine karşı, kulun şükür ve hamt ile mukabelede bulunması, Rabbini takdis ve tazim etmesidir. 

İbadet; “Halık ile abd arasında pek yüksek bir nispet ve şerefli bir rabıtadır.”

İbadet; Allah’ın emirlerini yerine getirip, yasaklarından sakınmaktır.

İbadet; insanın kalbini huzura erdirir, nefsini dizginler ve duygularını safileştirir.

İbadetin manası şudur ki: Dergâh-ı İlâhîde abd, kendi kusurunu ve acz ve fakrını görüp, kemâl-i Rubûbiyetin ve kudret-i Samedâniyenin ve rahmet-i İlâhiyenin önünde hayret ve muhabbetle secde etmektir.” (9. Söz)

İnsanı yokluktan varlık âlemine çıkaran, insaniyet ile şereflendiren, en mükemmel bir mahiyette yaratan, en büyük hayat mertebesini bahşeden, akıl, idrak, kalp, hayal ve sevgi gibi harika duygularla donatan, ona bütün mahlûkat üstünde bir makam veren O Sultan-ı Ezel ve Ebed’e iman ve kulluk vicdani bir vazifedir. Cenab-ı Hak kullarına ibadet etmeyi teklif etmeseydi bile, bu kadar nihayetsiz nimetlere, lütuf ve ihsanlara karşı bir şükür olarak kulların yine de, O’nu tespih, zikir ve tazim etmeleri gerekirdi.  

Unutulmamalıdır ki, kulluktan daha büyük bir izzet ve daha âli bir şeref olamaz. Kâinatın yaratılması insan için, insanın yaratılması ise ubudiyet içindir. 

İbadet İle Ubudiyetin Farkı

İbadet belli zaman dilimlerinde yapılır. Senede bir ay oruç tutmak, günde beş vakit namaz kılmak, ömürde bir defa hacca gitmek gibi. Ubudiyet ise devamlıdır. Cennette namaz ve oruç gibi ibadetler yoktur ama en büyük ubudiyet olan tefekkür orada da en ileri bir seviyede devam edecektir.

Askerlikte talim saatleri vardır ama askerlik tezkere alana kadar devam eder. Bir asker, askerlik süresince vazifesini yapmak, üstlerine itaat etmek ve kurallara uymak zorundadır. Aksi halde çeşitli cezalara çarptırılır.

Bir Müslüman da hayatı boyunca istikamet üzere yaşayacak, hep doğru olacak, yalan söylemeyecek, asla kul hakkı yemeyecek, su-i zan etmeyecek, haksızlık yapmayacak, kimseyi aldatmayacak ve haramlardan sakınacaktır.

Ubudiyet, Cenab-ı Hakkı’n yaptığına ve O’ndan gelen her şeye razı olmak; “Kahrın da hoş lütfün de hoş” diyebilmek, ibadet ve itaat ile gerçek bir kul olduğunu göstermektir. 

Ubudiyet, kulun Rabbinin sonsuz nimetlerine karşı ibadetiyle şükür vazifesini ifa etmesidir.

Bediüzzaman Hazretlerinin buyurduğu gibi; “Şu kâinattan maksad-ı âlâ, tezahür-ü Rububiyete karşı, ubudiyet-i küllîye-i insaniyedir.”

Rububiyet fiili her varlıkta, her mahlûkta ve her mevcutta farklı bir şekilde, ayrı bir güzellikte ve mükemmel bir şekilde tezahür etmektedir.

Rububiyet, terbiye edicilik demektir. Yüce Allah küçük bir çekirdeği terbiye edip ağaç yapmış, bir damla suyu terbiye edip insan yaratmış. Gözü görecek, kulağı işitecek, aklı anlayacak, mideyi de hazmedecek şekilde terbiye etmiştir. Her namazda Fatiha Suresi’nde âlemlerin Rabbine hamd etmekle bu farklı terbiyelerin şuurunda olduğumuzu ilân etmiş oluruz.
İnsan güneşin ışık verecek şekilde, gözünün de ondan istifade edecek biçimde terbiye edildiğini düşünerek Rabbine şükreder; “tezahür-ü Rububiyete karşı, ubudiyet” vazifesini yerine getirmiş olur. İnsan bütün nimetlerden istifade etmek için en güzel bir şekilde terbiye edildiğini nazara alarak, Rabbinin bu sonsuz ihsanlarına karşı hayretle ve şükürle mukabelede bulunursa, o rububiyete karşı ubudiyetle mukabele etmiş olur. 

Bir mümin namazda, “İyyâke na’büdü” (Biz ancak sana ibadet ederiz)  ayetini okurken, niçin “ben” değil de “biz” ifadesinden,  bütün müminlerin, vücudunda mükemmel bir ölçüyle vazife gören bütün organlarının, sayısız hücrelerinin, eşsiz duygularının ve bütün varlık âleminin de aynı şeyi söylediğini ifade etmiş olur. İnsan, bütün varlık âlemi namına “İyyake na’budü” diyebilecek bir kabiliyette yaratıldığı için, bu üç cemaatin ibadetlerini Rabbine takdim ederek küllî bir ibadet yapmış olur.

Ubudiyet sahasında terakki eden bir mümin, yüce makamlara yükselir, Rabbine yaklaşır, O’na dost olur. Ubudiyet vadisinde yol alan bir kul, Rabbi’nin en sevgili kulu olur ve cennete layık kıymet alır. Ubudiyet deryasında yüzen bir kul, sonsuz aciz, fakir ve kusur sahibi olduğunu idrak eder. Hiçbir şeye muhtaç olmayan; her şey kendisine muhtaç olan Rabbinin  her şeyi mükemmel bir şekilde terbiye ederek hizmetine koşturduğunu bilir ve Zat-ı Zülcelâl Hazretlerine kulluk etmenin en mühim bir vazife olduğunu anlar.

Nihayetsiz aciz, zayıf, fakir ve muhtaç olarak yaratılan insan, her an Halık-ı Zülcelâl’in dergâhına zillet ile el açmaya, O’na yalvarmaya, O’ndan medet istemeye muhtaçtır. Zaten ubudiyetin esası da kulun sonsuz aciz, fakir ve kusur sahibi olduğunun şuurunda olmasıdır.

Asıl Mesele Allah’a Kul Olmaktır

Üniversiteye kaydolan bir talebenin birinci vazifesi derslerine çalışmak, sınıfını geçmek ve okulunu bitirip hayata atılmaktır. Zira o, gezip eğlenmek için değil, tahsil görmek için ailesinden ve memleketinden ayrılmıştır. Eğer o talebe, ders çalışmak ve okuluna devam etmek yerine, gezip tozarsa sınıfını geçemez, okulunu bitiremez ve ailesine karşı mahcup olur.

Kâinatın en mükemmel meyvesi, mahlûkatın en şereflisi, yeryüzünün halifesi olan insanın yaratılış gayesi, en harika meyvesi ve en mühim vazifesi de; iman, marifet, ilim, şükür, zikir, namaz ve tefekkür gibi ulvi ibadetlerdir. Nitekim bir ayette mealen şöyle buyrulur: “Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” (Zariyat Suresi, 51/56) 

Yüce Allah kullarının ebedî saadete mazhar olmaları için bir takım emir ve yasaklar koymuştur. Yüce Allah’ın yasaklarından sakınıp, emirlerine itaat edenler ebedi saadete mazhar olacaklar, isyan edenler de elim azaplar göreceklerdir. Zira cennet ve cehennem, mükâfat ve mücazat insanların amellerinin ve fiillerinin neticesidir. 

Tavuğun gayesi yumurta, sığırınki ise süt ve buzağıdır. Bu onların hem ibadeti hem de vazifesidir. Yumurta vermeyen tavuk kesilir, meyve vermeyen ağaç yakılır, sütü ve yavrusu olmayan sığır kasaba verilir. Çünkü onlardan beklenen maksat hâsıl olmamıştır. 

Yaratılış gayesinden habersiz ve ulvi hasletlerden mahrum olan bir insanın makamı ne olursa olsun, onun Yüce Allah’ın yanında hiçbir kıymeti yoktur. İnsanın asıl şerefi Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hakkıyla kul olmasındadır. “Ben Allah’ın kuluyum. Benim Rabbim bütün âlemlerin Rabbidir” demek, bunun şuurunda olmak en büyük bir saadet, en ulvi bir makamdır. Kulun izzeti Halık’ına karşı zilletindedir. Yeter ki Yüce Allah “Kulum” desin, kulluğuna kabul etsin.

Başta Habib-i Edip Efendimiz (sav.) olmak üzere bütün peygamberler kul oldukları için iftihar etmişlerdir. Kulluk nübüvvetten önce gelir. Tahiyatta “Abduhu veresuluhû” derken, o seçkin zatların önce kul, sonra resul olduklarını ikrar eder, onun halâvetini tadarız.

Yüce Allah (cc) Resul-i Ekrem Efendimize (sav.): “Ya Muhammed, seni bu kadar ulvî derecelere kavuşturmuşken, bunlardan başka seni neyle şereflendireyim?” buyurunca, Allah Resulü (sav.) “Ya Rabbi! Beni kulluğunla, ubudiyetinle şereflendir” diye mukabelede bulunur.

Resul-i Ekrem Efendimiz (sav.), şan ve şerefin, ancak ezel ve ebed Sultanı olan Halık-ı Zülkemale kullukta olduğunu bütün cihana gösterdi.

Son olarak şunu da ifade edelim ki; günde üç defa yemek yiyen insan; “Yemek yemeden bıktım, yeter artık” demiyor. Her an havayı teneffüs eden kişi; “Ne zamana kadar hava alacağım, artık yeter” demiyor, diyemez de. Lakin iş namaza ve niyaza gelince; “Ne zamana kadar” demeye başlıyor. Zengin olmak veya en yüksek makamlara gelmek için gece gündüz çalışıyor, “Yeter artık” demiyor ama iş ibadete gelince; “Ne zamana kadar?” diyebiliyor. Rabbimiz de “Ve sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibadet et!” (Hicr Suresi, 15/9) buyurarak ölene kadar ibadet etmemizi emrediyor.

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )