Nurdan Haber

Kimsede kusur arama

Kimsede kusur arama
13 Ekim 2018 - 8:19

KİMSEDE KUSUR ARAMA, KENDİ KUSURUNLA UĞRAŞ

Olgun bir mümin ve şuurlu bir Müslüman, başkalarının kusurunu araştırmaz, kendi hatalarını görür, onların izalesine çalışır, kendi nefsi ile mücadele eder.

Bazı kimseler kendi kusurlarını hiç görmez hep başkalarını eleştirirler. Bardağın hep boş tarafına görürler ama daima boş olan kendi bardaklarına hiç bakmazlar. Yüce Rabbimiz; “…Birbirinizin kusurunu araştırmayın…” (Hucurat Suresi, 49/12) ayeti ile bunu yasaklamışken, çoğu kimseler hiç çekinmeden; iftira, yalan, su-i zan ve gıybet gibi günahları irtikâp ederler.

Habib-i Edip Efendimiz (sav.) şöyle buyurur: “Kendi kusurlarıyla uğraşıp başkalarının kusurlarını kurcalamaktan kendisini alıkoyan kimseye müjdeler olsun.” 

Başkasının ayıplarını, kusurlarını anlatmak istediğinde, hemen kendi kusurlarını hatırla.” 

İnsan, görmek istemediği kendi kusurlarına, insaf ve vicdan gözlüğü ile baksa, eleştirdiği insanların kusurlarından daha fazla olduğunu görecektir. 

Araştırma hiç kimsenin kusurunu

Gör, görmek istemediğin kusurunu

İnsan, öncelikle kendi kusurlarını ve ayıplarını görmesi gerekirken, hep başkalarının kusurlarını görür. Kendi büyük hatalarını örter ama başkalarının küçük hatalarını dağ gibi göstermeye çalışır. İnsanın bu hatasına dikkat çeken Resul-i Ekrem Efendimiz (sav.) şöyle buyurur: “Sizden biriniz, kardeşinin gözündeki çöpü görür de kendi gözündeki merteği unutur, (görmez).” (et- Terğib ve’t- Terhib 3/236) 

Dilimize atasözü olarak da geçen bu hadis-i şerif; kişinin öncelikle kendi kusurlarını ve ayıplarını görmesi gerektiğini veciz bir şekilde ifade etmektedir. Başkalarının küçük kusurlarını, yanlışlarını görüp de kendi kusurlarını görmemek insafsızlıktır. Başkalarının ayıplarına gözlerini diken insan, kendi hatalarını görmez. Başkalarını düzeltebilmek için önce kendimizi düzeltmemiz gerekir. Zaten kendi nefsiyle uğraşan, ayıplarını, hatalarını ve kusurlarını düzeltmeye çalışan insan, başkalarının kusurlarını görmeye vakit bulamaz. Kendi kusurlarını görebilen insan bahtiyardır. Kendi kusurlarını görebilmek, onlardan kurtulmanın ilk şartıdır. Kusur bilindikten sonra tedavisi kolaydır.

Başkalarını eleştirmemiz, onların hatalarını ortaya koymamız bizi yüceltmez, kusurlarımızı gidermez. Unutmayalım ki; “Hiç kimse başkalarını eleştirerek yükselmemiştir.” (Samuel Johnson)

Başkalarının kusurları, hataları ve günahları bizim için bir özür olmaz. Bediüzzaman Hazretlerinin buyurduğu gibi; “Başkasının kusuru, insanın kusuruna senet ve özür olamaz.” (Hutbe-i Şamiye)

Biz kendi günahlarımıza tövbe edip gözyaşı dökelim. Başkalarının günahkâr olması bizim günahlarımızı affettirmez veya bizi cennete götürmez.

İnsan başkalarının hatalarını küçük, kendi kusurlarını ise büyük görmelidir. Yanıldığını kabul etmeyenler, en çok yanılanlardır. Kendini hatasız kabul etmek en büyük hatadır.

Resul-i Kibriya Efendimiz şöyle buyurur:”Şu üç huy kişiye ayıp olarak yeter:
1- Kendi utanç verici halini görmeyip, başkasındaki aynı kusuru görmesi.
2- Kendi utanç verici halini görmeyip, başkalarının aynı durumundan utanç duyması.

3- Oturup kalktığı kimselere sıkıntı vermesidir.” ((Taberâni, Mucemü’l- Kebir 2/168)

Kusuru çok olan kimse hep başkalarında kusur arar, hep başkalarını eleştirir. Kendi hatasını görmeyen hep başkalarını eleştiren insan aciz insandır. Sürekli olarak başkalarının aleyhinde konuşan, durmadan birilerini eleştiren kişi kendisi hakkında menfi bir şey duyduğu zaman rahatsız oluyor. Mademki birilerinin senin hakkında konuşmasından rahatsız oluyorsun, öyle ise sen de başkaları hakkında ileri geri konuşma, insafsızca yerme. Aksi halde; “İstediğini söyleyen istemediğini işitir.”

Şeytanın en mühim desiselerinden biri de insana kusurunu itiraf ettirmemesidir. Böyle yapmakla insana ayıbını göstermez, kusurunu itiraf ettirmez, tövbe ve istiğfar yolunu kapatır. Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu itiraf etmemek, büyük bir noksanlıktır. Kişi kusurunu görse, itiraf etse o kusur kusurluktan çıkar, affa müstahak olur.

Şeytanı dinleyen kişi, kusurunu görmek istemez, görse de avukat gibi kendini savunmaya ve tevil etmeye çalışır. Hz. Yusuf (as.) gibi bir peygamber-i âlîşan dahi şöyle buyurur: “Doğrusu, ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü Rabbimin merhamet edip korudukları hariç, nefis daima fenalığı ister, kötülüğe sevk eder. Doğrusu Rabbim gafurdur, rahimdir.” (Yusuf Suresi, 53)

Kul hatasız ve noksansız olamaz. Her insanın noksan tarafları, zafiyet noktaları ve hoş olmayan yönleri vardır. Bir insanın birkaç hatasından dolayı veya bize göre yanlış olan bazı davranışları yüzünden, onun güzel yönlerine bakmamak, iyiliklerini hiçe saymak, meziyetlerini dikkate almamak, ona düşmanca bir tavır almak, ne insafa ne vicdana sığar ne de Kur’an ve sünnetin ölçülerine uyar. Keşke birilerini insafsızca eleştirmeden, yargısız infaz yapmadan önce kendi zihin aynamızın pasını silsek, gözümüzdeki önyargı perdesini kaldırsak, kalbimizdeki su-i zan kirini temizlesek…
Bediüzzaman Hazretlerinin buyurduğu gibi; “Bir bahçede çürük bir elma bulunmakla bahçeye zarar vermez. Bir hazinede silik para bulunmakla, hazineyi kıymetten düşürtmez. Hasenenin on sayılmasıyla, seyyienin bir sayılmak sırrıyla, insaf odur ki: Bir seyyie, bir hata görünse de, sair hasenata karşı kalbi bulandırıp itiraz etmemektir.”

Gözüne küçük bir kıl düşen kişi, koca bir dağı göremediği gibi, art niyetli ve ön yargılı biri de sevmediği ya da tanımadığı insana güzel gözle bakamaz, ondaki güzel hasletleri görmez ya da görmek istemez. Ondaki çakıl taşı gibi ehemmiyetsiz hatalarını ise dağ gibi görür.
Bediüzzaman Hazretlerinin buyurduğu gibi; “Bir mü’minin bir tek seyyiesiyle, bütün hasenatını örter.”

Bir ismi de Settar olan Yüce Allah; kullarının günahlarını, hatalarını ve ayıplarımızı örter. Kullarının da birbirlerinin ayıplarını örtmesini emreder. Her mahlûk Allah’ın eseridir. İnsan ise ahsendir, nakş-ı azamdır. Ona kusur bulmak ve lakap takmak, Yaradan”a kusur bulmaktır.
İnsanların kusurlarını örten kişi Settar ismine mazhar olur. Kişileri hatalarıyla sevmek, düşmanımız bile olsa güzel yanlarını görüp takdir etmek insaflı Müslüman’ın şiarıdır. Müslüman’ca tavır, vicdani hareket ve asıl kemal budur.

Fahr-i Âlem Efendimiz şöyle buyurur: “Her kim bir Müslüman kardeşinin ayıp ve kusurlarını, kimsenin görmediği ve görmesini istemediği şeylerini örterse, Allah Teâlâ da kıyamet gününde onun ayıplarını örter. Her kim Müslüman kardeşinin meydana çıkmasını istemediği bir şeyini ortaya çıkarır ve dile verirse; Allah da onun ayıplarını, kimsenin bilmesini istemediği hallerini meydana çıkarır. Bu suretle kendi evi içinde de olsa onu rezil eder.”

Zırhımız ve rehberimiz Kuran, siperimiz ve ölçümüz sünnet, silahımız tövbe ve istiğfar olursa; nefis ve şeytanın şerrinden korunur, istikamet üzere yaşar, cennete layık bir kıymet alır ve Rabbimizin rızasına mazhar oluruz. Böylece dünyamız da ukbamız da cennet olur.


Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )